kağızmanın tarihcesi
KAĞIZMANIN YAZILI TARİH ÖNCESİ
Kağızman İlçesi ve çevresi çok eski bir yerleşim yeridir. Camuşlu köyü civarında yapılan kazılar ilk yerleşimin avcı-toplayıcı insanların yaşadığı Paleolitik dönemlerde olduğunu göstermektedir. Mezolitik ve Neolitik dönemlerde de yerleşim yeri olarak kullanılan Kağızman yöresi araç - gereç yapımında bakırın kullanılmasıyla belirlenen Kalkolitik döneme ait buluntular mevcuttur. İlk tunç çağına ait araç-gereçler Yazılıkaya yanında açılan çukurda ve Kurbanağa mağarasında bulunmuştur.
YAZILI TARİH
Tüm Kars yöresinde yazılı tarih dönemleri Urartularla başlamaktadır. Van Gölü çevresi merkez olmak üzere kuzeyde Çıldır, güneyde Urfa’ya ve Fırat nehrine kadar uzanan Urartular Devleti İ.Ö. XI-VI yy arasında hakimiyet sürmüştür. İ.Ö. 714-685 yılları arasında çıkan savaşlarda Asurlar tarafından büyük bir yenilgiye uğratılan Urartu ülkesi daha sonra Kimer ve İskitlerin istilasına uğramıştır. Bu akınlardan ve savaşlardan iyice yıpranmış bulunan Urartu Devleti Medler tarafından tarih sahnesinden silindiler.
Med Devleti ise İ.Ö. 550 yıllarında Persler tarafından yıkılınca yöre Pers egemenliğine girmiş oldu. Pers Devleti yönetim biçimi olarak askeri valilikler statüsünde olan “satraplıklara” bölünmüştü. Kağızman bu dönemde sınırları Karadeniz, Arpaçay ve Aras vadileriyle belirlenmiş olan 18 satraplığa dahildi. Büyük İskender’in Pers ordusunu yenmesiyle ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan Satraplar Makedonyalılarla yaptıkları mücadeleleri kazanarak yöreye egemen oldular. Krallık haline dönüşen Arks Satraplığı da topraklarını genişletti.
İ.Ö. 70’ler de başlayıp İ.S.200’lere kadar varlığını sürdüren Araks Krallığı sık sık Roma ve Partlar arasında el değiştirmiş, istilaya uğramıştır. Roma İmparatoru bu dönemde Kağızman ve Digor yöresine Hıristiyan misyonerler göndermeye başladı.
İ.S. VI. YY.’da Kafkaslardan gelen Hunlar yörenin o dönemdeki etkin gücü Sasanlılara zor zamanlar yaşattılar. Kağızman’da Kamsakanlılar, Sasanlılara karşı özgürlük mücadelesi vermekteydiler. İ.S. VI. yy’da Sabirler de gelerek yöreye yerleştiler. Sasanlılar Roma ve daha sonra Bizans'la yaptığı mücadeleyi VII. yy’a kadar sürdürdü. 642 yılında Sasanlı Devleti İslam ordularına karşı yaptığı Nihavent Savaşını kaybederek yıkıldı. 693’de bölge kesin olarak Arapların yönetimine girdi. Fakat halkın tümü Hristiyan’ dır.
YÖRENİN TÜRKLEŞMESİ VE MÜSLÜMANLAŞMASI
Daha önceleri Sakalar, Sabirler, Hunlar gibi Türk kavimleri tarafından birkaç kez istila edilen ve yerleşilen bölge Selçuklu döneminde de Türkler tarafından iskan edilmiştir.
Tuğrul Beyin komutanlarından İbrahim Yinal Bey, bu bölgeden Bizanslıları çıkartarak, Türkmenleri yerleştirdi. Bundan sonra Türklerin eline geçen yöre sık sık el değiştirmiş, sırasıyla Gürcüler, Harzemşahlar, Moğollar, İlhanlılar, Altınordu Devleti, Karakoyunlular, Timur ve Akkoyunluların egemenliğine girmiştir.
1534’de Kanuni Sultan Süleyman ilk İran seferiyle Kars ve yöresini Osmanlı Devletine kattı. Bu dönemde yöre Safevi saldırısına uğradı.
1600’lerde Kağızman Kars eyaletine bağlı 7 livadan birisidir.
YAKIN DÖNEM TARİHİ
1880’li yılların başından beri Kars eyaleti, zaman zaman Rus ve İranlıların saldırısına maruz kalmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra tüm bölge Rus işgali altına girdi. Çarlık Rusyası döneminde Kağızman, Kars, Ardahan ve Oltu’yla birlikte bir askeri vilayet oluşturmuştu. Rus işgali döneminde yöreden Erzurum taraflarına yoğun bir göç hareketi görüldü. Göçerlerin yerine Ermeni, Rus, Yezidi, Ukraynalı vb. çeşitli etkin ve dinsel gruplar yerleştirildi.
1876 Erzurum Vilayet Sahamesine göre Kağızman’da erkek nüfus olarak 3660 Müslüman ve 1110 gayrimüslimin yaşadığı anlaşılmıştır.
DÜNYA SAVAŞI SONRASI
Elviye-i Selase denen Kars, Ardahan ve Batum 1878’den itibaren Rus işgali altındaydı. Bu dönemde öncelikle İttihat ve Terakkinin Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla gizli örgütleme çalışmaları olmuştur. Osmanlı Devletinin 1914 yılında Almanların yanında Ruslara karşı savaşa girmesiyle, Erzurum’da bulunan III. Ordu Hasan İzzet Paşanın Komutasında büyük başarılar gösterince Ruslar Sarıkamış’a çekildi. Daha sonra da Enver Paşa tarafından girişilen Sarıkamış Harekatı başarısızlıkla sonuçlanınca, Ruslar yöredeki halka zulüm yapmaya başladılar ve yeni bir göç hareketi doğdu. Ermeni çeteler Ruslardan cesaret bularak katliamlara başladılar.
Ekim Devriminden sonra Ruslar geri çekilince Ermeniler katliamı arttırdılar. Bunun üzerine 1918’de harekete geçen III. Ordu birlikleri tüm bölgeyi kurtardı. Fakat hemen sonra yapılan Mondros Mütarekesi sonucunda Osmanlı Devleti Kars, Ardahan ve Batum’ u boşalttı.
Tüm bölgede İslam Şuralarıyla Başlatılan bağımsızlık mücadelesine Kağızman da katıldı. 26 Kasım 1918’de Kars Kongresine iştirak ederek Milli İslam Şurası’nın Sancak Şubesini kurup, teşkilatlandılar. 1919 Nisanında Kağızman yöresi İngilizlerce Ermenilere peşkeş çekilince, Ali Rıza Ataman’ın Ortakale Köyündeki Milli Şura Şubesi milisleri Karakurt yönünden Ermenilere hücum ettiler ve 28 Eylül 1920’de Kağızman’a girdiler. Kazım Karabekir Paşa komutasındaki doğu cephesi birlikleri 1 Ekim’de Kağızman’ı tamamen kurtardılar.
KAĞIZMANIN YAKIN ZAMAN TARİHÇESİ
Erivan ve Aras boylarını hâkimiyetleri altına alıp burada yaşayan kavimlere URATRA denilmektedir. Kağızman Urartu’ MENUA’nın Deli Baba Yazılı taşında Khaldırıulkhi’nin Toprakkale Mahallesinin şimdiki yeridir. Kağızman ve civarında URAT’ uların en parlak devirleri Uratu kralı MENUA zamanındadır. Bu devirlerden kalan kitabeler Başbulak’da, Kağızman’da, Hasankale’de ele geçmiştir. Uratular’ın yazıları çivi yazısı idi. Dinleri ise bütün Türk kavimleri gibi üç tanrılı din idi.
Daha sonraları Sakalar ve İskit Türkleri bunları ortadan kaldırıp uzun zaman Aras vadilerinde hüküm sürdüler. Kağızman da yerleşmiş Türklerin Kavimlere, Boylara, Beyliklere, Sancaklara ayrılması nedeni ile çeşitli isimler almışlardır.
Selçuklular Anadolu’ya hâkim olduktan sonra, Tarihimizin kahramanlarından Alpaslan‘ın 1.ci seferi 1064 tarihinde Serhat Çukuru diye adlandırılan Kars, Kağızman, Tuzluca, Iğdır bölgelerine geldi. Bölgenin halkı Alpaslan’ı çok sevip gönülden bağlandılar. Bu bölgede halen bir köyümüz olan Nakşivan’a yerleştiler. Alpaslan oğlu Melikşah’ı Ani şehrindeki Rumlar üzerine gönderdi. İkinci seferi Erzurum üzerine oldu. Alpaslan’ın üçüncü seferi cihan tarihinin dönüm noktası olan 1071 Malazgirt Zaferidir. Bu savaşta koca Bizans ordusunu yenerek imparatoru esir aldı. Böylece Kağızman, Kars ve bu bölgeler Alpaslan tarafından fethedilmiş Türklerin eline geçmiş oldu. 1374’te Karakoyunlular, 1386’da Timur,1405’te tekrar Karakoyunlular,1486’ da Akkoyunlular egemenliği altına girer.
1534 Tarihinde Yavuz Selim‘in Çaldıran Zaferi ile Doğu Anadolu ve Aras boyları yani Kağızman ve bölgesi Osmanlı İmparatorluğu’na katılmış oldu. Kars Eyaletine bağlı bir sancak beyi olarak kaldı. Keçvan (Artaker) kalesinin onarılışı, Çarşı Mahallesindeki Narinkale’nin yapılışı bu dönemde gerçekleştirilir. İlçe bir süre sonra sancak merkezi olur.
93 harbi diye anılan 1877–1878 Osmanlı –Rus Savaşlarının sonunda Berlin Muhadesiyle Kars, Kağızman, Ardahan ve Artvin Sancaktarları Ruslara terk edildi. 40 yıl kadar vatan dışında kalan Kağızman bilhassa son iki yılını çekilmez esaretler içinde geçirmiştir. Son bu iki yıl içinde Ermenilerin yapmadıkları kalmamıştır. Gebe kadınları öldürüp karınlarından çıkardıkları yavruları süngülerin uçlarına takıp bayram yapan bu vicdansızlara karşı Kağızman' lı Ali Rıza ATAMAN, komşu ilçelerden Tuzlucalı Şamil Ayrımoğlu, Iğdırlı Kerem GÜNEŞ ile aralarında işbirliği yaparak Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım KARABEKİR ile temas kurarak bu bölgede çete kurup, düşmana saldırmayı tertiplemişler.
Birçok Kağızmanlı vatan uğrunda şehit olmuştur. Kağızman’ın kurtuluşunda ilk ilçeye giren kurşun yağmuru altında bayrağımızı hükümet binasına çeken Kağızmanlı Avcı Mahmut’tur. Vatan ve namus uğrunda canlarını seve seve feda eden kahramanlarımız 27 Kasım 1920 gecesi sabaha karşı Kağızman’ı tamamen düşmanlardan temizlemişlerdir.
İLÇENİN ADININ NEREDEN GELDİĞİ
Kağızman’ ın bilinen ilk adı Arşarunik’tir. Uzun müddet Arşarunik olarak devam eder.
Eski devirlerde kasabada çok nar yetiştiği için narlar toplanıp kaleler gibi yığıldığından etraftaki il ve kazalar burayı nar yığını, nar kalesi diye adlandırmışlar. Aradan yüzyıllar geçtikten sonra İlçenin adı Narinkale olmuştur. İlçede nar yetiştiğini “Kağızman’a ısmarladım nar gele” türküsünden daha iyi anlamaktayız. Türkünün şöyle bir öyküsü vardır:
Kağızman’ın civar köylerinden birinde birbirlerini delice seven iki çiftten hanım hastalanır. Ateşler içerisinde yanan hasta sevgilisinden ekşili bir nar ister. O zamanların nakil vasıtası güçlüğünden dolayı Kağızman’dan nar yetişemeden sevgili ölüp gider. Bu genç sevgilinin ölümü etrafta büyük üzüntü uyandırınca Bir şair şu şiiri yazar. Bu gün folklorumuzun popüler bir türküsü olan:
Kağızman’ a ısmarladım nar gele, Gümüş kemer ince bele dar gele. Baharda yayılır kuzu yan yana, Benim yarım inci takardı gerdana. Bizim elin yayları yokuşlu, Fistan giyer etekleri nakışlı.
Narinkale daha sonra Kağızman ismini almıştır. Öyküsü şöyledir: Narinkale’de oturan bir kişinin Kağızman isminde bir hizmetçisi varmış. Günün birinde evin sahibi hacca gitmeye hazırlanıyor. Evini, hanımı, çocuklarını Kağızman’a emanet edip gidiyor. Bir gün evin hanımı helva pişiriyor, hizmetçi Kağızman’a “Efendim bu helvayı çok severdi. O da olsaydı da yeseydi.” Diye konuşurken Kağızman hemen ortaya çıkıp “Abla sen helvayı bir sefer tasına koy, ben efendiye götürüp veririm.” Evin hanımı bu işe inanmaz ama Kağızman’ı da kırmak istemez. Hemen bir sefer tasının iki gözünü helva doldurur ve Kağızman’ın eline verir.
Kağızman o günün yol ve vesait durumunu düşünmeden akşamüstü kapıdan dışarı çıkar. Rivayete göre o gece Mekke‘ye gidip efendisini bulur helvayı sıcak, sıcak yedirir. Sefer tasının bir gözünü efendisine bırakarak tekrar eve döner. Evde olayı hanıma anlatır hanım buna pek inanmaz ama Kağızman’ ı da kırmak istemediği için usulen “ sağ ol” der.
Günler, aylar, yıllar geçer Narinkale’de evin efendisi hacdan döner. Komşu ve akrabaları onu görmeye gittiklerinde Kağızman’ın bir gece içinde kendisine helva getirip tekrar geri döndüğünü anlatır. Kağızman’ ı çağırarak bütün halkın huzurun da Kağızman’ ın kerametli bir kişi olduğunu ortaya koyar.” Esas hürmet edilecek biri varsa oda Kağızman’dır.” der ve ilk önce kendisi Kağızman’ın elini öper. Rivayete göre keramet sahibi kişilerin kerameti anlaşıldığı andan itibaren yaşamazlarmış. İşte Kağızman da öyle oluyor ve orada vefat ediyor.
Daha sonra Narinkale’nin adı Kağızman olarak değiştirilmiştir.
KAĞIZMAN’DA BULUNAN TARİHİ ESERLER
Yazılı kaya
Camuşlu Köyü civarında, Aladağın doğu yamaçlarında bulunan Yazılıkaya Üst-Paleolitik çağlardan kalmadır. Bu civarda Tombul Tepe ve Kurbanağa Mağarasında bulunan taş araçları, ocak yerleri ve şölen tipi el baltaları M.Ö 10000 yıllarına tekabül eden Alt-Paleolitik dönemden kalmadır.
Yazılıkaya, bazalt yapılı bir kayanın dik ve düzgün yüzünde biri büyük diğeri küçük iki panodan oluşmaktadır. Büyük pano yerden 4 m yükseklikte yaklaşık 14 m uzunluğunda ve 2-3 m genişliğindedir. Küçük panp ise aynı duvarın doğu uzantısı üstündedir.
Yazılıkaya panolarında hayvan ve insan figürleri vardır. Figürlerin çoğu dağ keçileri, geyikler ve eşeklerden oluşmaktadır. İkinci panodaki figürlerin üzerinde kalem benzeri araçlarla oynandığı saptanmıştır. Daha geç dönem insanlarınca yapıldığı sanılan çizgi izleri kullanılan araçlar ve dönemin yaşantısı konusunda dolaylı bilgi sağlamaktadır. Bu çizgiler küçük obsidyen kalemlerle yapılmış olmalıdırlar. Nitekim panodaki bazı geyik figürlerinin ve elinde dal tuttuğu sanılan bir insan figürünün üstünde obsidyenle yapılmış gelişi güzel çizgiler vardır.
Yazılıkaya yakınında da bulunan Kurbanağa mağarası 11.5 m derinlikte, 55 m iç genişliği ve 12.5 m ağız genişliğine sahiptir. Bu mağaraya yakın açılan çukurda Tunç çağına ait çanak, çömlek ve duvar resimleri bulunmuştur. Resimlerde kement, file gibi avlanma araçları görülmektedir.
Tunçkaya (Keçivan) Kalesi
Kağızman’ın 40 km kuzey-batısında Tunçkaya köyündedir. Dört tarafı surlarla çevrili kalenin iki kapısı vardır. Kale içinde bir kiliseye 200 m yanında bir cami bulunmaktadır. Cami yıkılma durumunda olup, yalnızca birkaç duvarı ayakta kalmıştır. Kalenin Selçuklulardan evvel yapıldığı bilinmektedir. Osmanlılar zamanında sık sık tamir görmüştür.
Köroğlu Kalesi
Kötek köyünün birkaç kilometre batısında, Kars yolu üzerinde bulunmaktadır. Ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemekle beraber halk arasında Köroğlu Kalesi olarak bilinmektedir. Yoldan 150 m yükseklikte bir tepenin üzerine yapılmıştır.
Çengilli Kilisesi
Köyün her yerinden görülecek şekilde hakim bir tepeye kurulmuş olan kilise 11.asırda Bağlantılar tarafından yapılmıştır. Çadır üsluplu, kümbetli, kalın taş duvarları büyük ölçüde ayaktadır.
Diğer Eserler:
— Buğa tepelerin yanında Akçakale,
— Kuloğlu köyündeki Kaput Kalesi ve kilise kalıntılarıyla şehir kalıntıları,
— Çallı köyündeki kale kalıntıları,
— Görecek köyündeki Kız Kalesi,
— İlçe merkezinde Osmanlı döneminde yapılarak Ağrı depreminde yıkılan kale kalıntıları,
— Çarşı merkezinde Hacı Kağızman Türbesi,
— Çarşı merkezinde 1959 yılında kiliseden çevrilmiş olan Yeni Cami,
— Yankıpınar köyündeki kilise ve şehir kalıntıları,
— Keşiş kıran köyündeki kalıntılar,
— Akören köyündeki ve Çukurayva köyündeki Ağkeran /Akkeran mağaraları,
— Çallı köyünde bulunan koç heykelleri,
— Akçay ve Karacaören arasındaki Beyaz Taş denilen ve tepesinden 102 merdivenle inilen kale,
— Kağızman merkezinde yeraltında açılmış olan tüneller olmak üzere sıralanabilir.
|