|
|
 |
KAĞIZMAN ın TÜM OZAN VE ŞAİRLERİ(devamı ozanlar 2 de)


ESMANİ (18-19.Yüzyıl)
Esmani1850'li yıllarda Kağızman'da doğmuştur. Kars'ta oturan şairimiz Kağızman'da arazileri olduğundan dolayı sık sık gelip gidermiş. 93 Harbi'nde Tokat'a göçmüş. 1890 yıllarında tekrar Kağızman'a dönmüştür. ölüm tarihi kesinlikle bilinmemekte olup, 1914 yıllarında öldüğü sanılmaktadır.
Esmani, yaşadığı acıları, savaşları dile getiren çok güzel ağıtlar yazmış ve bu ağıtlara ünlenmiştir.
KAĞIZMAN GÖÇLERİNE
Hayrede encanım Cenabı Mevla
Sarardı elvanı muhacirlerin
Hep musavi olduk bey ile ağa
Bozuldu devarın muhacirlerin
Devranı alemin aksine döndü
Milyarder haneler mahvolup söndü
Gonca gülümüze baykuşlar kondu
Soldu gülistanın muhacirlerin
Gülistan bağları kaldı ağyara
Bilir mi kadrini ol yüzkara
Bülbüller misali başladı zara
Sabiyle sübyanı muhacirlerin
Sabi sübyan ağlar düştü yollara
Dağıldı her biri sağa sola
Abü dane attı gurbet ellere
Belirsiz mekanı muhacirlerin
Nana muhtaç oldu fakir fukara
Mevla yardım etsin kalmadı çare
Binde birisinde var üçbeş para
Yok kuvveti canı muhacirlerin
Dide kandan yaşlar döküldü dize
Analar evladın bıraktı düze
Esman' am kuruldu omuz omuza
Geçerek arası muhacirlerin

DIMO ETHEM /YOKSULİ
(1840-1905)
Dımo Ethem, 1840 yılında Kağızman'da doğmuştur. Yine torunlarından olan Yoksuli mahlasıyla şiirler yazan, Binali Kadak'ın babası Paşa Hoca'nın kaynatasıdır. Babasının adı Mevlüt, annesinin adı Mehbup'tur.Dımo Ethem, savaş yıllarında birçok acılar çekmiş,şiirler yazmıştır. Şiirlerin çoğu bulunamamıştır. Gerçek adı Dımo Ethem olan şairimiz Yoksuli mahlasını kullanmıştır. 1905 yılında Kağızman'da vefat etmiştir.
TALİP OLMUŞUM
Ağzı şeker dili kaymak sözü bal
Böle bir güzele aşık olmuşum
Bir güle talipmiş şeyda-i bülbül
Bense bir huriye talip olmuşum
Möhreyi vururum yolun üstüne
Bülbülüm yatarım gülün üstüne
Tereyağ sürerim balın üstüne
Günde yüz mihmana sahip olmuşum
Aşık Yoksuli'yim ömrümüz zayda
Oyari göremem haftada ayda
Kimseden kimseye yoğ imiş fayda
Ben kendi derdime tabip olmuşum
MUHACIR (1877-1961)
Muhacır mahlası ozanımız asıl adı Ömer Alıcı'dır. 1877 yılında Kağızman'da doğmuştur. Babasının adı osman, anasının adı Fatma'dır.
Hanımı Hatice'den Münire, Niyazi, Mühübe, Osman, Esman adlı çocukları olmuştur. Geçimini bahçıvanlıkla sağlamıştır. 1 Ocak 1961yılında Kağızman'da vefat etmiştir.
CAN GAZİ PAŞA
Dinlen Atatürk'ün methin edeyim
Kurtardı bzleri can Gazi Paşa
Koymadı düşmanı sürdü bu yerden
Yaşattı bizleri can Gazi Paşa
Yaşasın yaşasın üçüncü ordu
Kıra dağlarında barikat kurdu
Hiç aman vermedi düşmanı kırdı
Yaşattı bizleri can Gazi Paşa
Meydanlar geçilmez olmuştu kandan
Düşman çevresini sardı dört yandan
Vatanı düşmandan kurtardı candan
Yaşattı bizleri can Gazi Paşa
Muhacır babanın sohbeti sözü
Ellisinden sonra nedecek sazı
Atatürk kurtardı hep cümlemizi
Yaşattı bizleri can Gazi Paşa
İKRAMİ(1890-1926)
İkrami 1890yılında doğmuştur. Aşık Dursun oğlu Mehmet Ali İkrami, Kağızman'ın Anlız ağaç Köyü'nden evlenerek bu köye içgüveysi olarak yerleşmiştir. 1926 yılında ölmüştür.
ARAS İÇİN
(Aras'ın tuğyanında söylenmiştir.)
Aras bir tecelli keşfetmiş haktan
Cemaline hayran olmuş gidiyor
Doğmuş derelerden dalgası taştan
Her bakana seyran olmuş gidiyor
Aras gümbür gümbür dağlardan akar
Sermest olmuş akar her yeri yıkar
Aşk ile bin türlü dalgalar çalkar
Halk yoluna kurban olmuş gidiyor
Kağızman dağları hey hey nidası
Esen Aras coşkun sular sedası
Der di ikram beni kılmış hüdası
Baştan başa umman olmuş gidiyor
ABDURRAHMAN (1894-1941)
Abdurrahman, 1894yılında Kağızman'a bağlı Camışlı Köyü'nde doğdu. Asıl adı Şehzade Önalan olup, şiirlerinde Abdurrahman mahlasını kullanmıştır. Babasının İbrahim, annesinin adı Saide'dir. 1941 yılında vefat etmiştir.
KAHRAMAN KEMAL
Mevla'm seni her maksuda yetire
Ahirette din imanın arttıra
Huriler cennete müjde götüre
Güçlü cesaretli kahraman Kemal
Divanına gelsem kıl bana huzur
Askerin pehlivan topların hazır
İmdada yetişsin Hazret-i Hızır
Sensin cephelerde kahraman Kemal
Dünya ahirette murad alasın
Şu cihanda çok sefalar süresin
Bundan büyük rütbelere eresin
Güneş gibi doğdun kahraman Kemal
Haktan ola düşmanların belası
Yakından alınır Kars'ın Kalesi
Asker abdurrahman kapın kölesi
Her yaraya merhem kahraman Kemal


KEMAL GÜLALİ (1923-1991)
Kemal Gülali, 1923 yılında Kağızman'da doğmuştur. Babası Sehrenk, annesi ise Zöhre'dir. Lakaplarına "Kelaliler"deniliyor. Karayollaraından emekli olan ve Ankara'ya göç eden ozanımız, 1991 yılında vefat etmiştir.
DUA
Bir katreden oldum hasıl
Merhamet et gözümü sil
Yapma beni zabun zezil
Sana sığındım Allah'ım
Kime gideyim yardıma
Merhamet et feryadıma
Yetiş Tanrım imdadıma
Sana sığındım Allah'ım
Küçükten yetim bıraktın
İçimi ateşle yaktın
Hamd olsun bu güne çıktım
Sana sığındım Allah'ım
Affedip beni bağışla
İçimi nurunla işle
Lutfeyle göreyim düşle
Sana sığındım Allah'ım
Kendin birsin ismin binbir
Tanrım ne olur beni güldür
Gülali günahkar kuldur
Sana sığındım Allah'ım


MAHMUT UĞURLU
Mahmut Uğurlu, 1924 yılında Kağızman'da doğdu. Maliye Yoklama Memurluğu'ndan emekli olan ozanın, "Kağnıların Sesi" adlı bir kitabı vardır.
GÜL BAZI BAZI
Ne ağlarsın gönül hep deli deli
Gel ağlama gönül bazı bazı
Durmadan akıyor gözümün seli
Çağlayan yaşını sil bazı bazı
Ne güzel cihanın bağı bostanı
Gönül yaralısın yoksa hasta mı?
Hepten terk eyledik kahveyi hanı
Hep ağlama gönül gül bazı bazı
Mahmut yaralıdır ne derse yetmez
Fanidir cilvesi hayalden gitmez
Yansa da ocağı dumanı tutmaz
Hep ağlama gönül gül bazı bazı
OSMAN GÜLENİ(1925-1964)
Osman Güleni Kğızman'ın Kozlu Köyü'nde 1925 yılında dünyaya gelmiştir.Babası Bahri anası ise Lali'dir.Osman Güleni'nin birçok şiirlerinden çoğu kaybolmuştur.Bilinen bazI şiirleri vardır.
NE YAPAR
Kuluna yar olsa canabı mevla
Dünya ona düşman olsa neyapar
İster tüccar olsun isterse geda
Garipleri arslan olsa ne yapar?
Kuluna yar olsa cenabı barı
Veren o alan o devleti vari
Bir adamın çarkı dönerse geri
Bütün koldan ihsan olsa ne yapar?
Dertli kullarının derin yarası
Kimse bilmez kaç yıl sürer arası
Kuluna bakmasa yüce mevlası
Eflatun u lokman olsa neyapar?
Gülen osmaniyim yandım ataşa
Yaradan kulunu vurmasın taşa
Kaderde yazılan gelirse başa
Dert sahibi pişman olsa ne yapar?
YOKSULİ(1925-1993)
Yoksuli, 1925 yılında Kağızman'da doğmuştur. Babası Paşa Hoca, annesi ise Lalizer'dir. Lakaplarına "Dımolar" denilmektedir. Yine Yoksuli mahlaslı, Dımo Ethem'in torunu sayılmaktadır.
Yoksuli'nin asıl adı, Binali Kadak'tır. Evli, beş çocuk babası olan ozanımız, saz çalar. Çok sayıda şiiri bulunmaktadır. Yergi ve öğüt şiirleri ağırlıktadır. Yoksuli, 1993 yılında Kağızman'da vefat etmiştir.
USANDIK
Yetiş Mehdi Resul sahib-i zaman
Kadınların zinasından usandık
Giyer mini etek uçar gerdanı
Ellerinin kınasından usandık
Bozuldu ümera çekeriz zahmet
Kayıp oldu imam yoktur merhamet
Kesildi bereket yağmıyor rahmet
Tarlaların denesinden usandık
Mecliste oturur alır parayı
İş bitti mi sormaz bir fukarayı
Seçimlerde atar palavrayı
Vekillerin çenesinden usandık
On yaşında doktor on beş de ebe
Bu nasıl düzendir bu nasıl debdebe
Karı yetmişinde gine der gebe
Çocukların anasından usandık
Yoksul der alemde adi bir kulum
Rahmet bölgesine yürüdü zulüm
Günde üç beş defa farz olur ölüm
Ömrümüzün senesinden usandık


DELOĞLAN
Asıl adı Emin Akan olan ve şiirlerini Deloğlan mahlasıyla yazan şair , 1926'da Kağızman'da doğdu. Babası öğretmen olduğu için, ortaokulu Zile'de, liseyi Sivas'ta okudu. Tıp Fakültesi Eczacılık Bölümünü bitirdi. Halk müziği ile uğraştı. Bağlama ve ud çaldı. Tambur öğretmenliği yaptı. Tambur metodu üzerine kitap yazdı. Fethiye'de oturmakta olup, bir çok bestesi vardır.
KAĞIZMAN
Şu dünyaya sende açtım gözümü
Kahramanlar yurdu güzel Kağızman
Sende buldum senden aldım özümü
Mihribanlarla yurdu güzel Kağızman
Pek çok çektim dost bildiğin düşmandan
Mertliğinle oldun binlerce candan
Can verdin çıkmadın Anavatan'dan
Can canlar vurdu güzel Kağızman
Aşıklar söyleşir sazı elinde
Şairler avazı sözü dilinde
Kara sevda bülbülünde gülünde
Şehribanlar yurdu güzel Kağızman
Deloğlan mahlasım adım Emin'dir
Arşa deyse başım yerim zemindir
Adına kurbanım bu bir yemindir
Neslihanlar yurdu güzel Kağızman
CABİR TURAN(1929-1992)
Cabir Turan 1929'da Kağızman'ın Camışlı Köyü'nde doğmuştur. Annesi Azize, babası ise Bahri'dir. Camuşlılı Halk Ozanı Cemal Hoca'nın torunudur.
Öğretmen mesleğinden emekli olarak 1992 yılında vefat eden ozanımız, şiirlerinde soyadını mahlas olarak kullanmıştır.
SAR BENİ BENİ
İnim inim inlerim bu anda
Sanki vurmuş canan mar beni beni
Ölüm döşeğinde buson kelamda
Hatır et halimi son beni beni
Beddua etmeye dilim varmıyor
Yakıp yandırmaya elim varmıyor
Yandım kimse bir yudum su vermiyor
Korkarım ki yakar nar beni beni
Ah çekerim ara ara ağlarım
Bu çeşminden kanlı yaşlar çağlarım
Öz elimle öz yaramı bağlarım
Delik deşik etti har beni beni
Cehdelleyip ecel işim bitire
Hiç bakmıyor gönül ile hatıra
Gel bakma Azrail götüre
Çıkar penceresinden vur beni beni
FİKRİ YILMAZ
Fikri Yılmaz, 1930 yılında Kağızman'ın Cemışlı Köyü'nde dünyaya gelmiştir. Babası İrfan, annesi ise Güleser' dir.
Geçimini çiftçilikle sağlamaktadır. Son yıllarda Manisa'ya taşınmıştır. Şiirlerinde mahlas olarak soy adı olan Yılmaz'ı kullanmaktadır.
TURNALAR
Camışlı Köyü'nün yayla zamanı
Bakın nazar edin geçin turnalar
Çimeni çiçeği sarmış her yanı
Soğuk sularından için turnalar
Yeşermiş yaylası ovası dağı
Yoğurdu ayranı peyniri yağı
Açılmış gülleri bülbül yatağı
Gezin semalarda uçun turnalar
Hacılar hocalar yaylaya gider
Kederlenme Yılmaz olmasın heder
El açmış Mevla'ya niyazın eder
Rahmet duaların saçın turnalar
MAKSUDİ
Maksudi, 1931 yılında Kağızman'ın Çilehane Köyü'nde doğdu. Baba adı Mirza, anne adı Zinnet'tir. Maksudi mahlasıyla şiirler yazan şairimizin asıl adı Halis Çetin'dir.
Maksudi 1951 yılında Köy Enstitüsü'nde mezun olmuştur, Bitlis'te öğretmenliğe başlamıştır. 1960 yılında yedek subay olarak askerliğini yapmış 1961 yılında Kağızman Halk Eğitim Müdürlüğü'ne atanarak bu görevden emekli olmuş.
Şamil isimli şairimiz de Maksudi'nin anne tarafından dedesidir.
EL ÇEKER
Aşkın cellatları tutmuş yakamı
Ne beni öldürür nede el çeker
O vefasız benden ümit keseli
Ne bir mektup yazar nede bir tel çeker
Gönül penceredir kırma camımı
Mevla'm hayır kılsın son encamını
Benden başka bu hicran kervanı
Ne katar götürür nede fil çeker
Ecel menzilinde vuslat bulanda
Ömür bahçesinde gülü solanda
Günler tamamlanıp vade dolanda
Bir gün kabristana bizi yol çeker
Aşkın denen illetin yoktur çaresi
Acep çok mu çeker bunun arası
İflah olmaz Maksudi'nin yarası
Kaç devir dolanır nice yıl çeker
KEMALLİ
Kemalli, 1931 yılında Kağızman'ın Çeperli Köyü'nde doğmuştur. Asıl adı Nürettin Yılmaz'dır. Baba adı Hacı Molla Muhittin, anne adı Sona'dır.
Kemalli, Kars'ta oturmakta ve manifaturacılık yapmaktadır.
ÖLENE KADAR
Bir Leyla'ya aşık oldum gezerim
Düşerim peşine bulana kadar
Gel benim canımı al nazlı yarim
Azrail gelipte alana kadar
Üç beş kardeş geçinirken gül gibi
Kazanırlar akım olur sel gibi
Filiz sürer fidan olur dal gibi
El kızı koynuna girene kadar
Kemalli yanmadan aşkın narına
Güvenin olmasın dünya malına
Yakalansın muhannetin torunu
Daha ne konuşmam ölene kadar
ATEŞOĞLU
1931 yılında Kötek'te doğmuştur. Baba adı Ahmet, anne adı Fatma'dır. Şairimizin asıl adı Mehmet Ateş'tir.
Soyadından esinlenerek mahlas olarak şiirlerinde Ateşoğlu adını kullanmıştır.
TEMBELLER DESTANI
Hele susun size bir şey söyleyeyim
Acep nasıl olur işi tembelin
Çalışıp gezmeyi hastalık sayar
Kurtulmaz beladan başı tembelin
Kessem kafasını bir işe gitmez
Harmanı sel alsa ölür el atmaz
Komşudan utanmaz söz tesir etmez
Derelerde kalır leşi tembelin
İncitmez kendini hafif dolaşır
Bu bir hastalıktır hemen bulaşır
Çocukları açtır evde dolaşır
Kesilir ekmeği aşı tembelin
Yeter Ateşoğlu bu kadar olmaz
Bunların yüzüde hiçbir gün gülmez
Dünyada çalışmaz ahiret bilmez
Boşuna geçermiş yaşı tembelin
|
|
|
OZANLAR HAKKINDAKİ BİLGİ RESİM VE ŞİİRLERİ(MÜCAHİT ÖNAL-GÜNÜR KARAAĞAÇ-SAİT KÜÇÜK ün yazmış olduğu Kağızman ısmarladım nargele kitabından faylanılmıştır.Kendilerine bir hemşeri olarak teşekkürler ederim.)

CEVLANİ (18-19. Yüzyıl)
Kağızman'ın Toprakkale mahallesinde doğmuştur. Kağızman'ın işgali üzerine şiirler yazan şairimizin, doğum ve ölüm tarihi kesin bilinmemektedir. Ancak 1860 yıllarında doğduğu tahmin ediliyor. Rus istilasının ilk yıllarında Kağızman'ın halini uzun bir destanla dile getirmiştir.
RUS'A KALAN KAĞIZMAN'IN DESTANI
Al -Osman çekildi kaldık Urusa
Yaktı Ehl-i İslamını narın Kağızman
Kara bahtın kem talihin elinden
Kara geldi yaz baharın Kağızman
"Abeşik"i yolladılar dağlara
Dırıgon'u düzdü solu sağlara
"Kazağ"ı da teslim etti bağlara
Gör nasıl bağlandı zarın Kağızman
Bağların başını Urus bağ eder
Yığar büyükleri istindağ eder
Nice bin haneler kül toprağ eder
Yangın gördü nice yerin Kağızman
Bizler dinlemedik yakın uzağı
Küffar başımıza kurdu tuzağı
Kara kol bağladı bütün Kazağ'ı
Açılmaz bir yana sırrın Kağızman
Ezel baştan Şerif Beyler yazıldı
Orda Mısto Beyin rengi bozuldu
Şenlik ona baktı yola düzüldü
Yok mu senin hülüskarın Kağızman
Mısto Bey dedi ki korkmam göçerlik
Gani Mevla'm kanat verdi uçarık
Cahallar meşveret kurdu kaçarık
Ya neylesin ihtiyarın Kağızman
Matuşkalar ayvanlara göçende
Türlü türlü meyveleri seçende
İshak kuşları firgat ile geçende
Kan yaş döker her puvarın Kağızman
Yaz olanda iğde çiçeği açar
Güzel olan gülü yanağa saçar
Hayıf güzellere çirkinler kocar
Ne yaman ters dönmüş surun Kağızman
Gör nice mahzundur bahçeler bağlar
Şimdi ölülere yerinir sağlar
Gökteki melekler ah edip ağlar
Arşa çıktı ah u zarın Kağızman
Dertli cavlan yaptı böle destanı
Sizler zannetmeyin dertil olanı
Ahırında terk ederik biz seni
hiç yoğumuş itibarın Kağızman
ŞAMİL (...?1918)
Şamil adlı şairimiz, oğlu Şakir'in verdiği tahmine göre 1857-1880 yılları arasında Kağızman'a bağlı Camışlı Köyü'nde doğmuştur. Fakat yapılan araştırmalara göre Kağızman Nüfus Müdürlüğü'nde kaydına rastlanmamıştır. Yanlız, Şamil kırk yaşlarında 1918 Türk-Ermeni savaşında şehit düşmüştür.
Şamil'in hanımı Nisbet'ten Zinnet, Fatma, Emine, Bekir, Şakir, Zakir isimlerinde çocukları olmuştur. Sadece Şakir hayattadır. Şamil'in oğulları soyad olarak, Deniz ismini almışlardır.
GELENİM YOKTUR
Arz eyleyip çıktım gurbet ellere
Yatarsam üstüme gelenim yoktur
Vadem hitap bulur vefat edersem
Yığılıp namazım kılanım yoktur
Anam yoktur yaşım yaşım ağlaya
Bacım yoktur karaları bağlaya
Elim ulusum yok ciğerimi dağlaya
Hazret ateşine yananım yoktur
Geriye kalmadı devletim verım
mevlam birdir resul hakka giderim
Der şamil bahçede bir dal fidanım
Eşim yok dostum yok yaranım yoktur

SAZCI HALİL (1889-1975) (Orman)
Sazcı Halil, 1889 yılında Kağızman'da doğmuştur. Babasının adı İsmail, annesinin adı Kıymettir.
Halil çok iyi saz çaldığından dolayı, Sazcı Halil olarak anılmıştır. Sazcı Halil'in ustasının, Yusuf Sezai olduğu söylene gelmektedir. Sazcılığın yanı sırameclislerde hikaye anlatarak, Durak Ahmet ve Erdemi'ye eşlik etmiştir.
KAĞIZMAN
Narin kale derler diğer adına
Manzarana doyulur mu Kağızman?
Kucak açmış ahbabına yadına
Eşsiz sevgi son bulur mu Kağızman?
Uzaktan seyreden bir cennet sanar
Bahçede bülbüller yaylanda pınar
Arasın başına ulu bir çınar
Dertli sesler duyulur mu Kağızman?
Her mevsim bir renge bürünür yüzün
Kış gelir çevrede doğar bir hüzün
Doğuştan mı kara yazılmış yazın?
Nimetlerin sayılır mı Kağızman?
Armudu, elması, vişnesi, dutu
Peyniri, yoğordu, ayranı, sütü
Yaylası, koyunu, kuzusu, eti
Gören eller bayılır mı Kağızman?
Tarihten yer almış ağır yarası
Zulmetmiş Ermeni bağlatmış yası
Kahraman kesilmiş sağı hastası
Şehitlerin sayılır mı Kağızman?
Minarelerden eksilmedi ezanın
Zalim düşman bozmadı düzenin
Halil bir ferdidir şirin kazanın
Sana kötü diyilir mi Kağızman?
SARAÇ HASAN (1894-1949)
Saraç Hasan 1894yılında Kağızman'da doğmuştur.Babasının adı Kamil, annesinin adı ise Zekiye'dir. Hanımı Selime'dir. Seracılıkla uğraşan ozan, şiirlerinde mahlaç olarak Saraç Hasan'ı kullanmıştır. Ailesi Saraçoğlusoy adını almıştır.
SOLA ÇEVRİLİR
Sabahtan uğradım ben bir güzele
Sağdan selam verir sola çevrilir
Duysa yoksulluğun samimi doatun
Keser muhabbeti ele çevrilir
Sakın her kişiyi dostun sanma
El için ateşe düşüp te yanma
Cahillerin meclisinde bulunma
Gider altın adın pula çevrilir
Saraç Hasan der ki var ise varın
Allah bol eylesin kazancın karın
Yoksulluğun duysa evdeki karın
Alır şalkatını yola çevrilir
EMİRHAN ÖZCAN
(Kul Emirhan)
Kul Emirhan 1902'de Kağızman'ın Camışlı Köyü'nde doğmuştur. Bir süre eğitmenlik yapmış. Yine aynı köyde olan Cemal Hoca, Kul Emirhan'a hem öğretmenlik hem ustalık yapmıştır.
14 Şubat 1987 yılında kendi köyünde vefat etmiştir.
EFSANE MİDİR?
Ne ile mest olan divane gönlüm
Şad olmaz yahu efsane midir?
Na hak yere ekmek kimseye zulsim
Gördüğün sinek mi pervane midir?
Kara ekmez gezer amma izi yok
Nutuk bilir konuşmaz sözü yok
Her hala vakıftır fakat sözü yok
Sırrı günhan olur divane midir?
Bebeser olmaz gaybi görenler
Sırdaşıdır bile fezer erenler
Dost bağının güllerini derenler peymane midir?
Kul Emirhan gibi peymane midir?
SEYADİ (1905-1977)
Seyadi mahlasıyla şiirler yazmış olan şairimizin asıl adı, Mehmet Yıldız olup 1905 yılında Kızılveren doğmuştur. Annesinin adı Nene, babasının adı ise Ali'dir.
Hanımı Siso'dan 8 çocuğu olmuştur. 1977 yılında vefat eden şairimizin oğlu Özer Yıldız'dan on sekiz şiir tespit edilmiştir.
YAVAŞ YAVAŞ
Ölüm döşeğine düştüğüm zaman
Çekilir ayaktan can yavaş yavaş
Mevlam hasret ede tevhit getirem
Kurur damarlarda kan yavaş yavaş
Yüksek uçan gönül duraklar o gün
Hiç akla gelmez ne toy ne düğün
Dökerler ağzıma su yudum yudum
Toplanır ulkuma can yavaş yavaş
Götürürler musallaya koyarlar
Saf saf olur namazımı kılarlar
O dem Sedayi'yi kabre koyarlar
Atarlar üstüme kül yavaş yavaş
ALİ ÇAVUŞ (1911-1986)
Ali Çavuş Kağızman'ın Kozlu Köy'ünde 1911 yılında doğmuştur. Babasının adı Pehlül, anasının adı Züleyha'dır. İlkokul birinci sınıfından ayrılan ozan, okuma yazmayı az bilmektedir. Ali Çavuş'un soyadı Balta'dır. Mahlası Ali Çavuş olan ozana, çevrede Alen Emi'de denmektedir.
Geçmişini, değirmencilik ve duvar ustlığı yaparak sağlayan Ali Çavuş, Kötek Köyü'nde oturmaktaktaydı. 1986 yılında bir trafik kazasında vefat etmiştir.
DOSTUM
Dur dinle sözümü nasihatim var
Herkesin borcunu yoklama dostum
Bir çiçek olsa sana sadık yar
Koparıp dalından koklama dostum
Durma dostum durma zaman alışır
Ayrılma insanın ilmine karış
Dürüst ahlaklı ol güzelce konuş
Dar kafeste fikir saklama dostum
Tat almak istersen kaysı yemiş ol
Sukutun altında sözde gümüş ol
Gücenme siteme fikri geniş ol
Ağır sözle halkı oklama dostum
Ali Çavuş sözün kime layıktır
Sen gaflette isen şahın ayıktır
ilimi bilmeyen ondan farıktır
Doğru bir kimseyi tozlama dostum
LAÇIN ALADAĞLI (1918-1980)
Laçın Aladağlı 1918yılında Kağızman'ın Camışlı Köyü'nde doğmuştur. Babasını adı Ali, annesinin adı ise Sultan'dır. Laçın Aladağlı'nın asıl ismi Laçın Kurt'ur. Mahlas olarak Aladağlı ismini benimsemiştir. Oğullarından İsmail, babasının sürdürmüş olduğu aşıklığı devam ettirmiş ve onun yolunda gitmiştir.
DAĞLAR YARALI
Etrafını kar bürümüş
Dağlar yaralı yaralı
Sular cemaline ermiş
Çağlar yaralı yaralı
Sevdası sevimden gitmez
Ünüm çatmaz gücüm yetmez
Güller solgun bülbül ötmez
Bağlar yaralı yaralı
Kattılar gamın köşküne
Sormadılar ki suçu ne
Felek mi vurmuş Laçın'a
Ağlar yaralı yaralı


MENNANİ
Mennani, 1925 yılında Kağızman'da doğmuştur. Babası Recep, annesi ise Naide'dir. Mennani'nin asıl adı Yemen Ateş'tir. Yörede adına "Dede" derler.
Akıcı üslubu olan şairiniz, ticaretle uğraşmaktadır.
Mennani, İzmir'de ikamet etmektedir.
YAZDI BENİ
Neden ise nazlı yarim
Bugün yine üzdü beni
Kattı kederli saffına
Bir hizaya sürdü beni
Dedim nedir kadan alim
Konak et yanında kalim
Biraz gülkü neşelenim
Göz ucuyla süzdü beni
Geçti salına salına
Yine azmetti yoluna
Gizlinden düştüm dalına
Hemen duydu sezdi beni
Gördü gülümsedi durdu
Mennan'a teselli verdi
Otağında yer ayrıldı
Mihman dedi yazdı beni
ŞAHMETTİN TOPER
1928yılında, Kümbetler Mahallesinde doğmuştur. Babası Sedikan annesi Siso'dur.
Kardeşi Necmettin Toper ve Çilehaneti mehmet Orhan ile birlikte düğünlerde yıllarca davul çalgıcılığı yapmıştır.
İHTİYARLIK
Bir destan yazayım size
Bu dünya fanidir bize
Sızılar inmiştir dize
İhtiyarlık ihtiyarlık
Girmişim yetmiş yaşına
Ne işler geldi başına
Ağullar katmış aşına
İhtiyarlık ihtiyarlık
Yokuşu indim yarıya
Ne zeval geldi araya
Sözüm de geçmez karıya
İhtiyarlık ihtiyarlık
Ben gezerim ağır ağır
Kulak yoktur mükkam bağır
Karı topal bende sağır
İhtiyarlık ihtiyarlık
Şahmettin böyle yazdı
Sorsan neleri gezdi
Kalemde yazmaktan bezdi
İhtiyarlık ihtiyarlık

NİYAZİ (1932-1985)
Niyazi, 1932 yılında Kağızman'ın Kötek Beldesinde doğdu. Baba adı Hüseyin, anne adı Azize'dir. Asıl adı Zübeyt Irgalı'dır. Geçmişte çiftçilik, şoförlük inşaatçılık yaparak kazanmış.
28 Şubat 1985 yılında vefat etmiştir.
YARALI
Kara bahtım kem talihim elinden
Ahvalım yaralı halım yaralı
Koklamak istedim bahçem gülümden
Filizim yaralı dalım yaralı
Dünyanın sırrına aklım ermedi
El çalıp yarama merhem sürmedi
Peteğim çalışıp oğul vermedi
Kovanım yaralı balım yaralı
İstesem dünyada sarayı tahtı
Felek beni neye neye bıraktı
Süt içtim dostlarımdan dilimi yaktım
Dudağım yaralı dilim yaralı
Felek beni büküp büküp katladı
Gönlüm gam şişesi düşüp çatladı
Aşk bombası kucağında patladı
Kanadım yaralı kolum yaralı
Niyaz'am düşündüm ben neden neyim
Herkesten kötüyüm ben bir ednayım
Ne kasaba şehir nede ki köyüm
Harabem yaralı külüm yaralı
KEMAL UĞURLU
Kemal Uğurlu, 1932 yılında Kağızman'ın Toprakkale Mahallesi'nde doğmuştur. Baba adı Mehmet, anne adı Nene'dir.
Şairin Kağnıların Sesi adlı şiir kitabı vardır.
SEVGİLİM
Türlü çiçeklerden almıştır rengini
Misli ambar gibi kokan sevgilim
Çok aradım bulamadım dengini
Ateş ile beni yakan sevgilim
Hayran oldum baldan tatlı diline
Dünyayı değişmem zülfün teline
Dolasam kolunu ince beline
Pervaneler gibi dönen sevgilim
Şöyle bir edası düşman öldürür.
Hele o cilvesi başım döndürür
Kemal Uğurlu'nda methin bildirir
Beni sevdalara sokan sevgilim
İBRAHİM AYDEMİR (1935-1982)
İbrahim Aydemir,1935 yılında Kağızman'a bağlı Oluklu Köyü'nde doğdu.Babasının adı Kurban,anasının adı Hanım'dır.
Çok sayıda şiir yazmış olan şairimiz İbrahim Aydemir,1982 yılında Kağızman'ın Toprakkale Mahallesi'inde ki Avcı Mahmut İlkokulu'nda müdür olarak görev yapmakta iken, hastalanarak vefat etmiştir.
SELAM GÖTÜRÜN
(İbrahim Aydemir, Kağızman'da şehit düşen Avcı Mahmut için alttaki şiiri yazmıştır.)
Vatan toprağında yatan şehitler
Kükreyip felaha koşan yiğitler
Yirmi sekiz Eylül'de katılan Türkler
Avcı Mahmut Bey'e selam götürün
Gezgez dağlarını gezen rüzgarlar
Aras boylarını kesen rüzgarlar
Yurdunu hasretini sezen rüzgarlar
Avcı Mahmut Bey'e selam götürün
Kışlanın sırdaşı duran duvarlar
Namlıdan fırlayıp vuran koyanlar
Yükselip gökleri saran dumanlar
Avcı Mahmut Bey'e selam götürün
Avcı Mahmut ismi dillere destan
Minnettardır ona güzel Kağızman
Faniden kurtulup ebede koşan
Cennet yolcusuna selam götürün
Sizlerin kanıyla kurtuldu vatan
Kahraman Türklerin kalbinde yatan
İlhamı atadan ülküsü vatan
Bizlerden onlara selam götüren
SEYFİ ZİNDANİ (1936-1991)
Seyfi Zindani, 1936 yılında Kağızman'da doğmuştur.Babasının adı Seyfullah,anasının adı Mahizer'dir. Seyfi Zindani'nin asıl adı Seyfettin Kırlı olup lakaplarına Kirliler denilmektedir.
Memur emeklisi olan Seyfi Zindani , 1991 yılında vefat etmiştir.
YAŞLI GÖZLER
Çimen çiçek çise almış
Ağlamışsın yaşlı gözler
Niçin her taraf ıslanmış
Ağlamışsın yaşlı gözler
Dünya ekseninde döner
Güneş yavaş yavaş iner
Akşam oldu zamanım dar
Ağlamışsın yaşlı gözler
Buzlar erir yaz olunca
Bülbül gülşene konunca
Dostlar hatıra gelince
Ağlamışsın yaşlı gözler
Oğlum kızım torunum var
Yaşam gibi sorunum var
Zindani der yaranım var
Ağlamışsın yaşlı gözler
SELAMİ
Asıl adı Mehmet Avcıoğlu olan Selami mahlası şairimiz , 1936 yılında Kötek'te doğmuştur.Babasının adı Abubekir, anasının adı ise Gülü'dür.Geçimini çiftçilikle sağlamıştır.
SELAM SÖYLE
Badı sabah gider isen
Yaranlara selam söyle
Eşi dostu görür isen
Kalanlara selam söyle
Ben ağlarım özüm ağlar
Sazım ağlar sözüm ağlar
Hasret kaldım gözüm ağlar
Gülenlere selam söyle
Mansur gibi düştüm dara
Sinemden eksilmez yara
O gül yüzlü komşulara
Var olanlara selam söyle
Bu dert beni harap etti
Yedi ömrümü tüketti
Ecel geldi giden gitti
Kalanlara selam söyle
İçim bağladı çıbana
Muhtaç kalmışım dermana
Varır isen Kağızman'a
Gelenlere selam söyle
Sara bilmem bu yarayı
Yıkıldı gönlüm sarayı
Bu Selami biçareyi
Soranlara selam söyle
|
|
Aşık Miskini (Sait Küçük)
Sevenlere gönül verdim
Yola çevirdiler beni
Damla bile değil idim
Göle çevirdiler beni |
Miskini'yi eğittiler
Dane dane öğüttüler
Dil bilmezdim öğrettiler
Dile çevirdiler beni |
1964 yılında Kars'ın Kağızman ilçesinde doğdu. Asıl adı Sait Küçük'tür. İlk ve ortaöğrenimini Kağızman'da yüksek öğrenimini ise Kars'ta tamamladı. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümünü bitirdi.
Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneği ve şiiriyle büyüdü. Şiir yazmaya ve bağlama çalmaya ortaokul yıllarında başladı.
İlk serbest şiiri 1984 yılında Milliyet Sanat dergisinde yayımlanarak "Genç Şairler Antololisi"'nde yer aldı. Sadık Miskini mahlasıyla Folklor, Edebiyat, Nefes, Cem, Türk Edebiyatı, Aşık Veysel dergilerinde halk şiirleri yayınlandı.
Ayrıca çeşitli sanatçılar tarafından bestelenip söylenen şiirleri/türküleri özellikle 1990'lı yılların ikinci yarısından sonra Arif Sağ, Songül Karlı, Seher Dilovan, İsmail Özden gibi sanatçılar tarafından okunarak geniş çevrelerde duyuldu.
Şiirle olan ilgisinin yanında yöre türkülerinin derlenmesi, yöre aşıklarının eserlerinin başka kaynaklara aktarılması gibi çalışmalarda da bulunmaktadır.Kağızman folklor derneğinin kurucularından ve başkanlarından olan Sait Küçük "folklor derneğinin sesi" isimli bir gazete çıkardı.
Daha çok heceyle yazdığı şiirlerle bilinen Miskini, bunun yanında divan şiiri, serbest şiir gibi öteki türleriyle de ilgilenmekte ve yazmaktadır. Ayrıca her şeyi ile Kağızman'ı anlatan "Kağızmana Ismarladım Nar Gele" isimli kitabı hazırlayan üç kişiden birisidir Miskini. Evli ve iki çocuk babası olan miskini halen Kars'in Kağızman ilçesinde yaşamaktadır.
Eserlerinden bazıları:
|
Çevirdiler Beni
Sevenlere gönül verdim
Yola çevirdiler beni
Damla bile değil idim
Göle çevirdiler beni
Tohumu döl eylediler
Dikeni gül eylediler
Yari bülbül eylediler
Güle çevirdiler beni
Serimi sevdaya saldım
Gah boşandım gahi doldum
Muhabbet arısı oldum
Bala çevirdiler beni
Miskini'yi eğittiler
Dane dane öğüttüler
Dil bilmezdim öğrettiler
Dile çevirdiler beni
İnsanlığa Yürüyorum
Sevgi ile yola çıktım
İnsanlığa yürüyorum
Nefret kalesini yıktım
İnsanlığa yürüyorum
Bir güzellik var yolumda
Dostluk türküsü dilimde
Barış bayrağı elimde
İnsanlığa yürüyorum
Saygı yasa sevgi yasa
Ne bir elem ne bir tasa
Dikenlere basa basa
İnsanlığa yürüyorum
Yari aldım yakınıma
Eşlik etti akınıma
Aşk doldurdum çıkınıma
İnsanlığa yürüyorum
Sadık Miskini'dir adım
Muhabbete doyamadım
Hızlı tempo koşar adım
İnsanlığa yürüyorum
Dokunma
Eğer bülbül değil isen
Güle dokunma dokunma
Yaprağını yaralarsın
Dala dokunma dokunma
Mansur isen çekil dara
Can bağışla güzel yara
Kusuru kendinde ara
Ele dokunma dokunma
Kaşların yay çatıyorsa
Kirpiğin ok atıyorsa
Yüzün sirke satıyorsa
Bala dokunma dokunma
Dost cemine gelmiyorsan
Gelip öğüt almıyorsan
Saz çalmayı bilmiyorsan
Tele dokunma dokunma
Miskini'yim geçer çağlar
Hasretlik bağrımı dağlar
Dokunursan Kerem ağlar
Küle dokunma dokunma
Ara
Behey gönül bir öğüdüm var sana
Saygıyı sevgiyi insanda ara
Kem rakipler sargı sarmaz yarana
Var git dermanını cananda ara
Sevdanın esrarı gizlidir canda
Alınıp satılmaz hiçbir dükkanda
Keramet bulunmaz cahil insanda
Kerameti ehl-i irfanda ara
Asi olup el aleme bulaşma
Kavga edip hiç kimseye dalaşma
Arı gibi yayla yayla dolaşma
Muhabbet balını lisanda ara
Miskini kamilden nasihat alır
Atana kalmayan sana mı kalır
Derelerin taşı değersiz olur
İnciyi yakutu ummanda ara
Aşk İle
Gelin muhabbet edelim
Birliğe doğru gidelim
İkiliği terk edelim
Aşk ile dostlar aşk ile
Bir ikrâra bağlanalım
Bir aşk ile dağlanalım
Semah dönüp eğlenelim
Aşk ile dostlar aşk ile
Kenetlensin ellerimiz
Şekerlensin dillerimiz
Kaynaşsın gönüllerimiz
Aşk ile dostlar aşk ile
Miskini der bir olalım
İr olalım dir olalım
İnsanlığa yar olalım
Aşk ile dostlar aşk ile
Boş Gelir Gider
İlim öğrenmekte gözü olmayan
İrfan meclisine boş gelir gider
Ariflerin verdiğini almayan
Duygusuz sezgisiz taş gelir gider
Talip olmayanlar dosta eremez
Muhabbetin goncasını deremez
Yol ehli olmayan yolu süremez
Her işi hayaldir düş gelir gider
Aşkın meydanında çalınır sazlar
Dökülür nağmeler bal olur sözler
Güzeli çirkini seçmeyen gözler
Bakar olsa bile şaş gelir gider
Miskini gerçeğe aşık olmazsa
İnsan-ı kamilden dersin almazsa
Tanıyıpta kend’özünü bilmezse
Kara cahillere eş gelir gider
DERDİ BENDEN
Umutsuzdur garip başım
Kim umudu derdi benden
Ben yolcuyum dert yoldaşım
Sorma kardaş derdi benden
Düşmedi dilimden dilek
Yar yolunda oldum helek
Talancıydı zalim felek
Gül koymadı derdi benden
MİSKİNİ neşeden kaçtım
Gözyaşımı yere saçtım
Ben dertten bir dükkân açtım
Almadılar derdi benden
SULAR KATMA ELİN PİŞMİŞ AŞINA
Sular katma elin pişmiş aşına
Sen kendi çorbanı pişirmeye bak
Destek olma kötülerin işine
İnsanlığa gönül düşürmeye bak
Hünerin var ise yüksel semaya
Semayı keşfeyle el at fezaya
Aşkın her zerresi bedel deryaya
Yeter ki bendinden taşırmaya bak
MİSKİNİ sözünü alana satar
Gerçeği gözeten bala yağ katar
Nefretin çiçeği dikendir batar
Sevgi güllerini döşürmeye bak
YAR SAÇLARIN İKİ ÖRÜK EYLEMİŞ
Yar saçların iki örük eylemiş
Birin sola atmış birin sağ yana
Kâkülünü köze körük eylemiş
Ferman kılmış ölü yana sağ yana
Halkalanmış karakaşı yay gibi
Müjgan oklarından sinem zay gibi
Hub cemali güneş gibi ay gibi
Şavkından az kaldı bahça bağ yana
MİSKİNİ bağrımı hasretlik dağlar
Figanımdan alev ağlar o-d-ağlar
Tesir-i aşkından yarıldı dağlar
Korkarım ardından yanardağ yana
DOST
Var bir ilme hizmet eyle
İlim işin başıdır dost
Kuru davayı terkeyle
İyi niyet taşı dur dost
Cehdetmeyen yol süremez
Sürüp menzile eremez
Her göz gerçeği göremez
Çoğu insan şaşıdır dost
Doğruyu söyle kandırma
El âlemi dolandırma
Duru suyu bulandırma
Bu iş fitne işidir dost
Bencilliği elden bırak
Kötülükten gel ol ırak
Kinden arın sevmeye bak
Sevgi dirlik aşıdır dost
Bir olanı paralayan
Dostu dosttan aralayan
Seni beni yaralayan
Nifakçının taşıdır dost
Hakkı hakikati bilmek
Arayıp özünü bulmak
Erdemli bir insan olmak
MİSKİNİ’nin düşüdür dost
YÜCELENME İNSANOĞLU
Yücelenme insanoğlu
Bir gün alçağa dönersin
Gazel döker ömür bağı
Kuru yaprağa dönersin
Saç ağarır bel bükülür
Yüz kırışır diş dökülür
Damarlardan kan çekilir
İhtiyar çağa dönersin
Bakan olmaz yüzlerine
Sızı düşer dizlerine
Perde iner gözlerine
Dumanlı dağa dönersin
Felek yağmalar yapını
Varisler böler tapunu
Azrail çalar kapını
Kara toprağa dönersin
Gel öğüt al MİSKİNİ’den
Toprak olur çürür beden
Bir hasenet yap ölmeden
Ölsen de sağa dönersin
ERBAB-I CEHALET
Erbab-ı cehalet ordu misali
Varır bir hışm ile fünûn üstüne
Kalem ne durursun neşret bu hali
Balçık çekenler var günün üstüne
Devr-i zamanede bak n’oldu işler
Ayaktan dönmedir şimdiki başlar
Cahil fırsat buldu kâmili taşlar
Bilmem ne diyeyim bunun üstüne
Kurnazlar kazancı haramda gördü
Dümenler çevirdi vurgunlar vurdu
Servetler kazandı varlığa erdi
Siyaset yapanlar dinin üstüne
Yeni yetmelerin aklı çalındı
Karanlık ışığa üstün kılındı
Sırtı eğri deve doğru bilindi
Çıkacak kalmadı onun üstüne
MİSKİNİ’yim kime yazsam arzuhal
Özlediğim günler hep oldu hayal
Zindana çevrildi nurlu istikbal
Gelindi akıbet sonun üstüne
ÜÇ HECELİ
Can yakar
Canan bu
Pek nubar
Huban bu
Al yanak
Bal dudak
Gerdan ak
Nuran bu
Çeşmi çay
Yüzü ay
Kaşı yay
Keman bu
İşvekâr
Neşvekâr
Ne şeker
Bayan bu
Ahtıma
Bahtıma
Tahtıma
Sultan bu
MİSKİN dur
Dostluk kur
Yar budur
Yaran bu
|
|
Dağlar Oy Dağlar
Diledim ki nazlı yare gideyim
Her yandan çevirdi yolumu dağlar
Gurbet elde garip kaldım nideyim
Kırdı kanadımı kolumu dağlar
Ayrılan güler mi nazlı yarinden
Küle döndüm hasretinden narından
Kurtulmadım tipisinden karından
Perişan eyledi halimi dağlar
Şimdi sevdiğimin gözü yollarda
Kalıp eğlenemem ıssız bellerde
Sadık Miskini'ye yaban ellerde
Reva mı gördünüz ölümü dağlar
Divane Desinler Bana
Ko ben dosta kul olayım
Divane desinler bana
Kerem gibi kül olayım
Efsane desinler bana
Seherde bağa ineyim
Gülün dalına konayım
Çark edip semah döneyim
Pervane desinler bana
Miskini der be hey canım
Çekilir damardan kanım
Toprağa karışır tenim
Virane desinler bana
Kabristan
Bugün yolum düştü bir kabristana
Gördüm ki nicesi ölmüş yatıyor
Nicesinin otlar bitmiş üstünde
Niceleri toprak olmuş yatıyor
Ecel pençesini vurmuş yüzlere
Acımamış gelinlere kızlara
Sürmeler çekilen ela gözlere
Kara karıncalar dolmuş yatıyor
Yaylalarda koyun kuzu yayanlar
Malın mülkün hesap edip sayanlar
Ben falanım ben filanım diyenler
Uyanmaz uykuya dalmış yatıyor
Ölümün eline geçmiş canları
Toprağa karışmış nazik tenleri
Nice yiğitleri pehlivanları
Kara yer altına almış yatıyor
Ufacık mezarlar sanki yok olmuş
Toprağı erimiş taşı yıkılmış
Analar atalar bir bir çekilmiş
Sıra Miskini'ye gelmiş yatıyor
Dostun Dergahı
Dostun dergahına tövbeyle giren
Doğru iman eyler mümin sayılır
Körletip nefsini zincire vuran
Eline beline emin sayılır
Bulunmaz değeri gevher taşının
Tadına doyulmaz dostluk aşının
İyilik nişanı iyi kişinin
Kötülük nişanı kemin sayılır
Sadık Miskini der dostu zikreyle
Yediğine içtiğine şükreyle
Derin düşün hele bir yol fikreyle
Yaradan kim bu yer kimin sayılır
Bilim Gerçeğidir Bildiğim Benim
Bana derler niçin namaz kılmazsın
Aşkın namazıdır kıldığım benim
Kuru lafa dogma söze inanmam
Bilim gerçeğidir bildiğim benim
Bana gönül kâbe aşk ibadettir
Dostlar bal arısı bal muhabbettir
Boşandığım kibir ile nefrettir
İnsan sevgisidir dolduğum benim
Miskini’yi yakan aşk ataşıdır
Aşk ile görmeyen kördür şaşıdır
Benim yitirdiğim benlik taşıdır
Birlik gevheridir bulduğum benim
Hey Koca Dünya
Sual etsem bilen olmaz yaşını
Kocalar kocası hey koca dünya
Gezdim durdum toprağını taşını
Eyledin ömrümü zay koca dünya
Yan yana yatıyor beyle maraba
Çürümüş bedenler dönmüş turaba
Çok şehirler gördüm olmuş haraba
Kaç ocak söndürdün say koca dünya
Birin kondurdun da birin göçürdün
Ecel şerbetini tas tas içirdin
Güzel sevenlerin aklın kaçırdın
Nicesin del’ettin vay koca dünya
Yaptın her zulümü elden koymadın
Mazlumlar ah çekti ahın duymadın
Nice yiğitleri yedin doymadın
Yede Miskini’yi doy koca dünya
Beni Barış İçin Ölenden Sayın
İlmin hizmetine geldim erenler
Beni noksanını bilenden sayın
Başımın tacıdır dostlar yarenler
Onlarla ağlayıp gülenden sayın
Dinlerim kamilin verdiği emri
İkrarım ikrârdır sözlerim nemri
Gönül gözüm toktur değilim cimri
Sofrası meydanda olandan sayın
Benim dinim aşktır başka dinim yok
Kıblem dost yönüdür başka yönüm yok
Cihanda kimseye zerre kinim yok
Kalbinin pasını silenden sayın
Sadık Miskin’i der eylerem zarı
Baş koyduğum yoldan dönmezem geri
İnsanlığa kurban ettim bu seri
Beni barış için ölenden sayın
GEÇ OTUR KARŞIMA
Geç otur karşıma ey peri sûret
Eyleyim methini saz perdesinden
N’olur ak sinenden ver bana murat
Azat kıl mızrabı naz perdesinden
Mah cemalin gönlüm için beytullah
Yaparım hizmetin usanmam vallah
Bin rakibim olsa demem eyvallah
Silmişim korkuyu göz perdesinden
Sen gül-i gül-zârsın bense andelip
Gel girme kanıma bağrımı delip
Ben bir MİSKİNİ’yim güzele talip
Çalarım âşıklık öz perdesinden
YETER AYRILIK
Gurbet bana mekân oldu
Yeter ayrılık ayrılık
Gül dalında diken oldu
Batar ayrılık ayrılık
Kurumaz gözümün nemi
Çekerim kederi gamı
Azrail gibi yakamı
Tutar ayrılık ayrılık
Hasretlik dolaşır kanda
Tahammül kalmadı bende
Ölüm derler ölümden de
Beter ayrılık ayrılık
MİSKİNİ'yim bahtım kara
Kavuşamam nazlı yara
Bir diyardan bir diyara
Atar ayrılık ayrılık
SULTANIM
Kaşın mihrabımdır gözlerin kâbem
Ateş-i aşkından hal-ı harebem
Ayağın altında hak-i turabem
Lütfeyle yüzüme bas geç sultanım
Canımı adadım senin yoluna
Karıştım giderim aşkın seline
Mansur misaliyim zülfün teline
Celladım ol beni as geç sultanım
MİSKİNİ’yim ecel yakam tutunca
Yüklenir berhanem vadem yetince
Mezarım üstünde otlar bitince
Bir serinlik eyle es geç sultanım
İNSAN İSEN GEL BERİYE
Biz her canın cananıyız
Canan isen gel beriye
Biz muhabbet insanıyız
İnsan isen gel beriye
Hayvan isen dön geriye
Divanımız aşk divanı
İhsanımız can ihsanı
Meydanımız mert meydanı
Merdan isen gel beriye
Şeytan isen dön geriye
MİSKİNİ vahdet bağında
Yanar aşkın çerağında
Ulu dostlar otağında
Yaran isen gel beriye
Düşman isen dön geriye
TAŞA TUTTU EL BENİ
Bülbül oldum muhannetin bağına
Dikeniyle yaraladı gül beni
Bir zalim avcının düştüm ağına
O da etti kendisine kul beni
Çekirdek misali toprağa girdim
Kök saldım yeşerdim filizler sürdüm
Burç bağladım çiçek açtım bar verdim
Bar verdikçe taşa tuttu el beni
MİSKİNİ’yim cihan ile barıştım
Dostu sevdim düşmanınan yarıştım
Damla iken nehirlere karıştım
Bir meçhula sürükledi sel beni
PEK USANDIM ÖLÜM SENDEN
Âdem’i Havva’yı yedin
Pek usandım ölüm senden
Ne ihtiyar ne genç dedin
Pek usandım ölüm senden
Saydın geldin günü ayı
Aldın anayı babayı
Üzdün hısım akrabayı
Pek usandım ölüm senden
Rengini soldurdun gülün
Tadını zehrettin balın
Ne kız koydun ne de gelin
Pek usandım ölüm senden
Canlar götürdün üst üste
Acı verdin eşe dosta
Ne sağ koydun ne de hasta
Pek usandım ölüm senden
MİSKİNİ’ye ağız attın
Orta yaşta gelip çattın
İyalımı kan ağlattın
Pek usandım ölüm senden
SAHTEKÂR
Anlatayım sahtekârın işini
Helal kâra haram katar sahtekâr
Fırsat bulsa anasının ipini
Çıkarır pazara satar sahtekâr
Yalan söyler el âlemi kandırır
Kandırır da ateşlere yandırır
Hile ile değirmenin döndürür
Şeytan yatağında yatar sahtekâr
Zarar verir yarenine dostuna
Minareyi çalar almaz üstüne
Aç kurt gibi girer kuzu postuna
Tuttuğu koyunu yutar sahtekâr
Küllah takar bir de cübbe sarınır
Namaz kılar mümin gibi görünür
Namus şeref kispetine bürünür
Böylece mevkiye yeter sahtekâr
Övgüler yağdırtır şehire köye
Ün eyler hacıyım hocayım diye
Kurnazlıkta taş çıkartır tilkiye
Babasına kazık atar sahtekâr
MİSKİNİ eyledi fasıl-ı kelâm
Kelamı kâğıda devşirdi kalem
Meydanda yüzüne tükürür âlem
Utancından yere batar sahtekâr
YARA YİNE ESKİ YARA
Devran yine aynı devran dost yok yaren yok
Bir menfaat gözetmeden selam veren yok
Saplanır zulmün hançeri mazlum sineye
Yara yine eski yara merhem süren yok
Sargı saran yok
Riyakâra zeval olmaz doğru ezilir
Hak diyenin künyesine ölüm yazılır
Pir Sultan Abdal asılır Nesim’yüzülür
Puştlukla dönen dolabı bakıp gören yok
Hesap soran yok
Büyük insan küçüğü yer balık misali
Zenginler neşe içinde fakir tasalı
SADIK MİSKİNİ dünyaya kadem basalı
Görür hile çeker çile arka duran yok
Bir güldüren yok

HAYATI(1893-1918)
Kağızmanlı Şair Recep Hıfzı Kağızmanın en eski mahallelerinden olan Toprakkale mahallesinde 1893 yılında doğmuştur.Babasının adı AĞADEDE dir.Toprakkaleden olan annesinin adı SONA dır.İlk şiirlerini onbeş yaşında yazmıştır.AŞK,TABİAT ve KAHRAMANLIK şiirleriyle bütün yöreye ün salmıştır.Türk Halk Edebiyatına eserleriyle büyük katkıda bulunmuştur.
1918 deki ERMENİ KATLİAMINDA hunharca süngülenmiş şair zirk ederek Kağızmanın temiz sinesinde öldürülmüştür.Aşağıda ozanımızın bazı şiirlerinden örnekler bulacaksınız.
EMMİ KIZININ CEVABI
(BU ŞİİRİN TÜMÜ BULUNAMAMIŞTIR.)
Emmizade küsmemişem ben senden
Ölüm lal eyledi dillerim yoktur
Eydi kametimi büktü belimi
Kalkamam ayağa hallarım yoktur.
Ben gelende bizim eller yaz idi
Ettiğim cilve idi naz idi
Çeyiz düzemedim ömrüm az idi
Göçtüm gömlek ile şallarım yoktur.
Ala kaşlarımın kınası solmuş
Ala gözlerime topraklar dolmuş
Sararmış gül benzim zafiran olmuş
Solmuş al yanağım hallarım yoktur.
Haber edin kuşlar çeksin yasımı
Yuva yapsın püskülümü fesimi
Koymadılar doldurayım tasımı
Havuzdan ayrıldım sallarım yoktur.
Aman beni bir kuş etti uçurdu
Durma dedi bağlarından göçürdü
Kahpe felek bizi çarktan geçirdi
Yaslıyım yeşilim allarım yoktur.
Haber edin isak kuşlar geçende
Selam söylen her durnalar uçanda
Ak kırmızı sarı güller açanda
Yollayın bana da güllerim yoktur.
Yaran yoldaş beni duşlerde görsün
Görenler de halım hatırım sorsun
Yoldan gelip geçen fatha versin
Felek dilencisi mallarım yoktur.
Ben de HIFZI gibi tezden uyandım
Uyandım da daş yastığa dayandım
Aslı Hanım gibi kavruldum yandım
Sam yeli savurdum külleri yoktur.
YALVARIŞ
Ey pir-i penahım bir himmet eyle
Duta gör elimi yaman gülüdür
Bugün korkuludur hasta vücudum
Varayım tabibe duman günüdür.
Halimi sorarsan hele ver nefes
İnanın yanıyor verane kafes
Ya gel al canımı ya ağrımı kes
Ya da ver dermanın yaman günüdür.
Koşa gözlerim dahi yollara nazır
Kır atlı kadimim hazır ol hazır
Yetiş imdadıma hazret-i Hızır
Bu garip serimin duman günüdür.
Nice bir kalkayım yoktur idare
Ayaklar altında kaldım biçare
Meydanın içinde çektiler dare
Yetiş Şah-ı merdan seyran günüdür.
Ah yardan ümidi kestim de geldim
Vurduğum leşkeri küstüm de geldim
Elimi üstüne bastım da geldim
Yarama melhem kıl güman günüdür
Ben sana sığındım ey bari Hüda
Aşığı maşuktan eyleme cüda
Kulundur cümle bay ile geda
Yusuf'un emrahı şivan günüdür.
Der HIFZI sığındım sana ey Ali Paşa
Zerrece zulümün yoktur haşa bin haşa
Şevketli şahım gel et temaşa
Bugün rihalimin duman günüdür.
GÖNÜL
Serim sevdalanıp aşka düşeli
Möhnet kesesinden bir pare gönül
Sever bir gül gibi mahbubesini
Düşer bülbül gibi bizare gönül
Oturur kapıda hem kürşad olur
Cahi cehaletten kah irşad olur
Gahi çiçek misli şad olur
Gahi gam gün ağlar biçare gönül
Gahi viraneye benzer birç ağı
Kış olur kar yağar dumandır dağı
Gahi baradüşer bahçesi bağı
Benzer bir zamanda bahara gönül
Bu derd-i fenadan murada yetmez
Muhabbet yanımdan uzağa gitmez
Asla sevdiğinden feragah etmez
Mansuri tek emiralsa bir dare gönül
Gahi yücelerden esen yel olur
Gahi sular ile akan sel olur
Gahi örümcekten ince tel olur
Resesinden kırılır mudara gönül
Gahi hikmet dolar gahi boş gibi
Gahi meyhor olur bir sarhoş gibi
Gahi katlanır uçar kuş gibi
Gah yolda yorulur avare gönül
Gahi bülbül gibi öter dillenir
Gahi elvan çiçek açar güllenir
Gahi yeşillenir gahi allanır
Gah ta birer tektir gapgara gönül
Gahi neşve bilmez gahi yücedir
Gahi bezirgandır gahi hocadır
Gahi zulumat karanlık gecedir
Gah ta nur verir rihare gönül
HIFZI'yım yanarım tütünüm çıkar
Gahi ateş olar cismimi yakar
Coşkun çaylar gibi çalkanıp akar
Akibet yetişti dildare gönül
KADAR
Bu ah ü zarımı kimler dinlesin
Bu canım canane katana kadar
Yatıp bir yastıkta yarinen helbet
Saıp canı cana katana kadar
Göksü bostan olmuş bitmiş şememe
Yüzbin şememeye değer bir meme
Hasta gönül ister memeden eme
Al kanı damardan alana kadar
Hudam kıl müyesser murat alayım
Leyl ü nahar dost köyünden kalayım
Canan ile can sohbeti kılayım
Her gece horozlar ötene kadar
Silse göz yaşımı baksa yüzüme
Hab-ı gaflet haram olsun gözüme
Körpe kuzu kimin alsam dizime
Disem nenni nenni yatana kadar
Köşe-i zindanda dostun eline
Kailem berdara zülfün teline
HIFZI'yım gözüm yok dünya malına
Olsa gün doğandan batana kadar.
BEDDUA
(Yolda yakalanınca Dursun Usta tarafından döğülürler)
Beni sevdiğimden eden
Sevdiğinden ayrılsınn
Can canandan ayrılır mı
İki gözden kör olasın
Bizi bilmez idi eller
Çürüsün o diyen diller
Nazlı yara vuran eller
Bileklerden kırılsın
Yaralı yorgun maralım
Allah'a ayandır halım
Bana zulum eden zalım
Yüreğinden vurulasın
Kurşunların kuşa değe
Ettikleri başa gele
Ayakların taşa değe
Topraklara sarılasın
Mazlum HIFZI baktı fala
Çifte yarin eller ala
Cemdeğin kuşlara kala
İki kıçtan kırılasın
UMUT
Ağlama gözlerim mevla kerimdir
Her daim rüzigar böylede kalmaz
Dermansız dert olmaz sabreyle gönül
Geçer bu ah ü zar böyle de kalmaz
AdemSefiyullah yedi buğdayı
Kıldı ihtiyarsız N ehi Hudayı
Bilirdi affeder bayi gedayı
Afeder ol Digar böyle de kalmaz
Ferman Hudanındır emrolsa ondan
Nuh-u Nebiyullah çıkar Tufan'dan
Açılır deryanın yolu bir yandan
Görünür bir kenar böyle de kalmaz
Ne kadar çok olsa dağların karı
Eridir Hudanın hoş bulutları
Yetişir bağların ayvası narı
Açılır nev-bahar böyle de kalmaz
Yandı nar içinde İbrahim Halil
Tevekkül dalını yandırdı zelil
Ateşi gülüstan eyledi Celil
Gördüler sönmede nar böyle kalmaz
Eyup gibi çeken varmış cefayı
Cefayı çekmiyen bulmaz sefayı
Bir derde akibet binbir şifayı
Verir Perverdigar böyle de kalmaz
Ne ise Haktandır Gal ü Beladan
Lokman haber verdi arş ü aladan
Gel HIFZI gümanın kesme Mevaldan
Bu çark-ı bergarar böylede kalmaz.
YAR YAR
Aç o gönül gözünü
Bak çıbanıma yar yar
Dün ü gün vird olupdur
Bu zebanıma: yar yar
Bu sevda sere indi
Akan ciğere indi
Göz yaşım yere indi
Ter tabanıma yar yar
Bir yarın desdindeyim
Zülfünün kasdindeyim
Ben murad üstündeyim
Kıyma canıma yar yar
Yüreğim ocak oldu
Ocakdan sıcak oldu
Burçlara bucak oldu
Bak dübanıma yar yar
Aşkın aduna düşdüm
Ateşten dona düşdüm
Dediğin güne düşdüm
Gel seyranıma yar yar
Ben beni bilmem neyim
Dil bilmez divaneyim
Şem'ine pervaneyim
Gir devranıma yar yar
Seslerim yane yane
Ne mümkün yar uyana
Bağrım boyandı kane
Gel hicranım yar yar.
YAKARIŞ
Zulümden münezzeh adil padişah
Ey şahların şahı sana sığındım
Kulunam kapında kurbana geldim
Beklerem dergahı sana sığındım
Çok demdir çekerim aşk ile sevda
Oldum hasretinden bülbül-i şeyda
Sen sakla gülümü har oldu peyda
Elaman İlahi sana sığındım
Yedi yıldır hasretini çekerim
Menevşe misali boynum bükerim
Görmedi gözümden kan yaş dökerim
Çeküben bir ahı sana sığındım
Maşuk şirin sudur aşık balıkdır
ne kadar nuş etse bağrı yanıkdır
Ah bu nasıl seldir ne bulanıkdır
Huda, ben birmahi sana sığındım
HIFZI hayran oldu aşkın yasına
Ne kendine malik ne dünyasına
Daldı sefinesi gam deryasına
Yunus'un Allah'ı sana sığındım.
AVCIYA
Ürkütme incitme zalım dur avcı
Pek yorgundur bu dağların maralı
Yedi yıldır avgahında gezerim
Yedi yerden yaralıdır yaralı
Hançer alıp kara bağrım keseyim
Ah ettikçe kara kanlar kusayım
Hikmet Allahtandır kimden küseyim
Kader-i kudretten bahtım karalı
Belalı başıma daş eksik değil
Gözümden de kanlı yaş eksik değil
Ağrı Dağı gibi kış eksik değil
Bu fani dünyaya vardım varalı
HIFZIyım dilimden dildar görünür
Ahım kaplamış alemi her yan görünür
Her nereye baksam o yar görünür
Kendisine gönül verdim vereli.
|
|
|

SEFİL BAYKUŞ
(EMMİ KIZININ MEZARI BAŞINDA)
Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın ellerin hanı?
Küsmüş müsün selamımı almadın
Şeyda bülbül şirin dillerin hanı?
Ecel tuzağını açamaz mısın?
Çıkıp ta içinden kaçamaz mısın?
Azad eyleseler uçamaz mısın?
Kırık mı kanadın kolların hanı?
Bir kuzu koyundan ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuş ile kurdu?
Katardan ayrıldın şahan mı vurdu?
Durnam teleklerin tellerin hanı?
Aç mısın yok mudur ekmeğin, aşın?
Odan ne karanlık yok mu ataşın?
Hanıdır güvegin hanı yoldaşın?
Hanı kapın bacan yolların hanı?
Kara yerde mor menemşe biter mi?
Yaz baharda isak kuşlar öter mi?
Bahçede alışan çölde yatar mı?
Uyan garip bülbül güllerin hanı?
Bunda yorgan döşek yastık var mıdır?
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır?
Dalın tahta duvar ögün yar mıdır?
Yeşil başlı Sonam göllerin hanı?
Dolandırdın sol ve sağlarımızdan
Körpe maral idin dağlarımızda
Teze fidan idin bağlarımızda
Felek mi budadı dalların hanı?
düğününde acı şerbet içildi
Gelinlik esbabın dar mı biçildi?
İlikle göğsünü dükmen açıldı
N' oldu kemer beste bellerin hanı?
Alışmış kaşların var mı kınası?
Alayıdı o gözlerin binası
Kocaldın mı onbeş yılın Sonası?
Kok mudur takatın halların hanı?
Emmim kızı aç kapıyı gireyim
Hastan mısın halın hatırın sorayım
Susuz değil misin bir su vereyim
Çaylarda çalkanan sellerin hanı?
Civan da canına bele kıyar mı?
Hasta başın daş yastığa koyar mı?
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı?
Al gey allı balam şalların hanı?
Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangah başına yüzüm süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok saralmışsın halların hanı?
Yatarsın gafletde gamsız kaygusuz
Nenni balam nenni kalma uykusuz
Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz
Felek fukarası malların hanı?
Daha seyrangaha çıkamaz mısın?
Çıkıp da bağlara bakamaz mısın?
Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın?
Ver bana tutayım ellerin hanı?
Sen de HIFZI gibi tezden uyandın
Uyandın da daş yastığa dayandın
Aslı Hanım gibin kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hanı?
KUŞLARA
Uçan kuşlar siz Mevlayı seversez
Selam söylen o cananı görestim
Gönülden hatrıma düştü hayali
Şirin can içinde canı görestim
Serimde dumanım tenimde narım
Söylemek temsilim ağlamak karım
Arttı bülbül gibi feryadım zarım
Lebi gonca o gül-hanı görestim
Hanıdır maralım dumanlı dağlar?
Derunum ah çeker gözlerim ağlar
Hanı dudu gumrum balalı dağlar?
Boyu selvi dal fidanı görestim
Göğe çıkmış soran daş ile dağı
Açanda çiçekler yaz bahar çağı
Bile gezdiğimiz bahçeyi bağı
Geçen günde her zamanı görestim
HIFZI'yım çeşminden şebnem alındı
Esti bad-ı saba gam tazelendi
Şimdi sırma teller yelpazelendi
Gene zülf-i perişanı görestim
BULAK BAŞINDA SEVGİLİYE
(Hıfzı'ya bir kaç hane söyletebilmek için kızlar sevgilisini bulak başına götürürler)
Geldiğin izlere kurban
Dediğin sözlere kurban
Sürmeli gözlere kurban
Kaşı kemanım merhaba
Nice bir tabibe varam
Tazelendi eski yaram
Gel efendim benim çarem
Derde dermanım merhaba
HIFZI 'yım gönlüm sendedir
Bilmem sana layık nedir
Gönlüm sana hedayadır
Götür sultanım merhaba
YAR YAR
Gece gündüz zikrim fikrim hayalim
Oluptur dilimde süftü gu yar yar
Azalarım dile geldi söyledi
Ta baştan ayağa der kamu yar yar
Agahtır ahımdan hefti felekler
Cümle şahit oldu göğde melekler
Kadir mevlam budur senden dilekler
Ateş-iaşkıma yansın o yar yar
Ey Piri penahım gel imdadıma
Eller agah olmaz bu feryadıma
Hasreti firkati düştü yadıma
Ogüzel gözleri bir ahu yar yar
Günbegün ateşim düştü nirana
Ağlarım gözyaşım oldu revana
Ruhum baykuş oldu kafe sverana
Derun-i dilimden çeker Hu yar yar
Can canane canan cane yaraşık
Etme aklım zülfün gibi dolaşık
Ayrılsa maşuktan emektar aşık
Büyük zulüm değil, nedir bu yar yar?
HIFZI'yım Kerem'den şen mi sanarsın?
Yanarım billahi sen de yanarsın
Yaklaşma sevdiğim sende yanarsın
Uzaktan ser'ime serp bir su yar yar.
GÜZELLEME
Ne lazımdır sürmelenmek bezenmek
Ezelden halk etmiş Hüdai güzel
Tek nazarda gönül getdi gelmedi
Gönderdi ser'ime sevdayı güzel
Peri misli güzellikde berkemal
Onu seven bu dünyada neyler mal
Nakşı pencereden gösterdi cemal
Benzer havlet olmuş sevdası gözel
HIFZI derki bahar geldi bu bağa
Çıkar gül döşürür düzer tabağa
Olmuş tülek terlan gelmez duzağa
Sekişi hoş keklik hudası gözel
KENDİNE
Uyan ey gözlerim hab-ı gafletden
Alem ruşen oldu vakt-i şafaktır
Günde yüzbin katar gelüben geçer
Faniden bakiye geçmesi haktır
Ömrüm bir bahardır cismin bir yaprak
Birgün gazel olur döker zel firak
Ayağım altında basdığım toprak
Akibet serimden üst olacaktır
HIFZI çok salınma ,kaddin eğersin
Felek koymaz dal budağın göğersin
Gönül yucalanma kabre değersin
Bir avuç toprakdır yerin alçakdır.
DÜŞER Mİ?
Bir yarki bir yarı sevse
Varıp ağyara düşer mi
Cefakeş bülbül-i şeyda
Gonca gül hara düşer mi?
Bulunca gamı kayguyu
Yitirdim şirin uykuyu
Kestik can bağından suyu
Bahçemiz bara düşer mi?
Mecnun misli hasret kalan
Kerem gibi olur talan
Garip teki murad alan
Ah edip zara düşer mi?
Aşkın badesi dolmasa
İçen sararıp solmasa
Yar candan serin almasa
Pervane nara düşer mi?
Her sevda serime konmaz
Aşkım cehennemdir sönmez
Ben dönsemde gönül dönmez
Dönmek dindara düşer mi?
Ben çekeyim cevr ü cefa
Senin olsun zevk ü sefa
Hani ahdin ey bivefa
Bu kar dildara düşer mi?
Gel zulmünden eyle hazer
Hey muhanned kıl bir nazar
Her kes al giyinmiş gezer
HIFZI'ya kara düşer mi?
KAR ÇİÇEĞİ
Onudur Şehr-i Şubatın
Şükür bitmiş kar çiçeği
Nişandır müjdeye gelmiş
Ezel-yaz, bahar çiçeği
Esir olur kar altında
Hapsolur yerler katında
Azad olur saatında
Her bir günün var çiçeği
Kar kaldı dağlar payında
Sular çağlanır çayında
Açılır abrel ayında
Ağaçlarda bar çiçeği.
VATAN ÖZLEMİ
Gönül, gurbet elde hacılık nedir?
Sılayı rahmeyle vatan varimiş.
Heman Mekke'de mi varmış Beytullah?
Her kande ararsan hem-civar imiş?
Yaktıkça firkate pervane, gönül
Düşer bülbülgibi şivane gönül
Sanardım usanmış divane gönül
Meğer eğlencesi nazlı yar imiş
HIFZI der nideyim görünmez bağlar
Geçti aramıza dumanlı dağlar
Sılada sevdiğim dolukmuş ağlar
Vatandan ayrılmak çetin kar imiş.
BAHARA
Bir bölük durnalar müjde getirdi
Bugün ezel, bahar yaz eyyamıdır
"Hu"çeker ötüşür sevdalı kuşlar
Möhübbet safası saz eyyamıdır
Ne hoş hayelendi çimenli çöller
Ne serhoş esiyor bu şirin yeller
Durmaz dalgalanır sonalı göller
Ötüşür ördeği kaz eyyamıdır
Al yeşil giyindi dumanlı dağlar
Olur şad-ı revan çimenli çağlar
Seyreyle sevdiğim seyrangah bağlar
Sallan kanlı zalım naz eyyamıdır
Eski sözdür:"arsız gülegen olur"
HIFZI gibi dertli söylegen olur
Her başa bir bela gelegen olur
Durma dertli diller söz eyyamıdır.
ÇİÇEKLER
(Tabiat konuşuyor)
Nakışlandı bin elvana çiçekler
Kalbim irşad oldu gönül sevindi
Bir can bağışladı cane çiçekler
Yeşillenir budaklanır allanır
Yüzbin renkte noktalanır hallanır
Kimi yeşillenir kimi allanır
Kimi batmış kızıl kane çiçekler
Seher ağladı rahmet elendi
Güzel gözlerinde yaş danelendi
Öğle güneşinde fervahelelendi
Az kaldı eşkimden yane çiçekler
Bağrımdaki hançer midir ok mudur?
Benim derdim çiçeklerden çok mudur?
İlahi bunların derdi yok mudur?
Bilmem neden güler bu divane çiçekler?
Saf tutmuş namaza kıyam ediyor
Yel estikçe secdesine gidiyor
Susandıkça ab-ı rahmet yuduyor
Gözün dikmiş ol asmane çiçekler
Ruhum kızıl günden kokusun alsa
Gam değil tikeni sinemi delse
Ne zaman sevdiğim seyrana gelse
Selam söylem o canane çiçekler
Misafirem gölgenizde kalayım
Bir tek yaprağına kurban olayım
Kızmasan koparıp satın alayım
Ne veriyim bu gülşene çiçekler
Şeyda bülbül gül yolunda terliyor
Naşı nadan goncasını harlıyor
Karşımızda yıldız gibi parlıyor
Beni kırdı bir pervane çiçerkler
Kibreden kafirin imanı iter
Bu alçak toprakta gör neler biter
Bulur kerameti irşade yeter
Agah olsa bir lisane çiçekler
Akan derelerin duru suları
O da deli olmuş çeker huları
Yel ile geliyor hoş kokuları
Cennetten bir nişane çiçekler
Seherde açmağa evdi tezlendi
Gezindi güller otlar izlendi
Hava bulutlandı güneş gizlendi
Yakışır mı bu dumane çiçekler
Kimi açmış kimi tomurcuk olmuş
Kiminin derdi var sararmış solmuş
Kimi sergerdan boynu burulmuş
Kimi dönmüş yay kemane çiçekler
Kimiler sıcaktan bezmiş soyunmuş
Kimiler gölgede saralmış sinmiş
Kimiler eynine elvan giyinmiş
Hoş geldiniz bu seyrane çiçekler
Hayretten sarhoş olmuş bayılmış
Yanağına çise düşmüş ayılmış
Gökteki yıldızlar yere yayılmış
Ziynet vermiş bu cihane çiçekler
Kimiler piyale billoru fül fül
Ne güzel yakışır susane sümbül
Kimisi ağarmış kimi kızıl gül
Kimi benzer mor reyhane çiçekler
Aşık maşuk misli dolaşır
Kimler pehlivan olmuş güleşir
Akar sudan her birisi paylaşır
Minnet eyler bağbane çiçekler
Bu da yaza çıkmış nasıl kıyayım
Ruhum koymaz döşüreyim dereyim
Götürüp desteden yare vereyim
Hangisi ki nazikane çiçekler
Aşk nedir bilmeyen çiçeye ne der
Çiçeyin kokusu canane gider
Durmaz gece gündüz ağlar zikreder
İnanmıştır ol Rahmane çiçekler
Çiçek ağlar naşilerin destinde
Ölüm haktır civan canın kasdinde
Dostum gelsin mezarımın üstünde
Yaran yoldaş beni sana çiçekler
Ben HIFZI'yım sular gibi çağlarım
Aşk oduna yüreğimi dağlarım
Dahi bundan böyle durmaz ağlarım
Taki göz yaşımdan kane çiçekler
Sefil baykuş ne yatarsın bu yerde
Yok mudur vatanın illerin hani
Hani ya! Bülbül gibi şakıyan; aşkı gözlerden okuyan dillerin hani?.. Hey gidi onbeş yaşın Suna'sı hey ! . Toprağa girecek yaş mı bu ! ..
Varıp türküye sorsan "Ey türkü nedir bu Sefil Başkuş öyküsü... neyin nesi bu Suna kız". Türkü dillenir. Öyküler meseleyi.
Recep derler bir genç vardı, Kars'ın Kağızman'ında Recep'in babası Ağa Dede adlı bir rençberdi. Oğlunun okuma-yazma yaşına gelince, Hafız Lütfi Efendi'ye yolladı onu. Eskiden nerde şimdiki okullar. Varsa yoksa rrıedreseler. İşte Recep'te gözlerini Hafız Lütfi Efendi'nin medresesinde açtı çevreye.. Sesi güzel olduğu için de hocası onu çok seviyordu. Recep oniki yaşına gelince, medresede ders vermeye başladı. İyi, hoş ama, Yaşının da ergenliğe geçiş dönemi: Öğrenciler arasında kızlar da var. Hele bunlar arasında emmisinin kızı Suna var ki, bir içim su.. Suna da onun yaşlannda, çocuk daha. Ama, Recep'in ilgisini anlıyor. İçten içten de boş değil Recep'e. Recep derseniz günden güne tutuluyor Suna'ya. Uykuları kaçar oluyor, rahat, huzur hak getire. Medreseyi terkedip, dağlara düşüyor. Elinde sazı, çalıp; söylüyor. Yaktığı türküler de hep Suna'nın üstüne. derken, mesele Recep'in babasının kulağına gidiyor. Babası olgun adam..Varıp Sunâ nın babasına açıyor konuyu. "Valla kardeş durum böyleyken böyle bizim oğlan deli divana. Dağlara düştü. Suna der de başka birşey demez.... Allah kısmet etmişse, baş-göz edelim çocuklan. Elin akıllısından, bizim delimiz iyidir" diyor.
Suna'nın babası dinliyor kardeşini. Sonra da: "İyi ya kardaşım. Anşa evdeyken, Suna'yı nasıl veririm. Elalem ne der. Büyüğü dururken, küçüğünü verdi. Törelere karşı geldi demezler mi? Suna olacağına, Anşa olsun" der. Recep'in babası ilkin hık-mık eder, sonra da: "Gençtir. Çabuk unutur. EI kızı geleceğine, Anşa olsun" der. Eee devir eski devir, töreler baskırı. Emmioğlu, emmikızıyla evlenecek. Onunda ilkin büyüğü gelin olacak. Kim ne der. Haber Recep'in kulağına gelince, vurulmuşa döner... Ama, ağzını açıp da babasının kararına karşı gelmek ne haddine, boynunu büküp oturur. Suna derseniz, olanlardan habersiz. Ona kalsa, ömür boyu bekleyecek Recep'i. "Anşa evlenir giderse sıra bana gelir. Bende Recep'e vannm" hesap ediyor Suna. Ama, iş açığa çıkıp durumu öğrenince iki göıü, iki çeşme Suna'nın. Ağlamak için kenar köşe anyor. Sonra da iki elinin arasına alıyor başını. Haykıra haykıra ağlıyor. Başka da birşey gelmiyor elinden. "Hayır Recep beni istiyor, ben de Recep'i" dese, kim dinler. Üstelik elaleme rezil olur. Babasının anasının da yüzüne bakamaz. Boynunu büküp bekliyor.
Uzun sözün kısası, Recep'le Anşa'nın düğünü yapılıyor. Başgöz olup çekiliyorlar evlerine. Ama, nerde Suna; nerde Anşa. Recep'in gönlü illaki Suna diyor. Kimseye belli etmek istemiyor. İçini türkülerle döküyor, dertli dertli çalıp, türküler yakıyor Suna'ya. Gece gündüz demeyip, dağ-bayır; ova yayla dolaşıp duruyor. Medreseyi de, hafızlığı da bırakıyor... Bir tek "Hıfzı" takma adı kalıyor hafızlığından. Türküleri de dilden dile dolaşmaya başlıyor. Duyan duymayana; bilen bilmeyene söylüyor.~Kağızman'lı Hıfzı'nın türkülerini.
Suna derseniz içine kapanık. Arada bir ablasına gittiğinde görüyor Hıfzı'yı. O kadar!.. Onda da dertlenip dönüyor eve. İçine atıyor hep. Hıfzı, Suna'yı alsa kaçsa; töreler! hlâki babasının, emmisinin şerefi. Bakıyor oluru yok, Sunâ sız yaşamak zor, çareyi gurbette anyor. "Alır başımı giderim. Olaki unuturum. Gözden ırak olan, gönülden de olurmuş" diye teselliyi gurbette aramaya çıkıyor. Babasına da geçimi sebep gösteriyor. "Baba bu geçimle iki ay baş edemez. Ben Anşa'yı alıp gurbete gidiyorum. Üç-beş kuruş biriktirir döneriz" diyor. Babasr karşı koymak istiyorsa da Hıfzı kararlı. Çok geçmeden de yükünü sırtlayıp, yollara düşüyor. Şura senin, bura benim. Vara vara Çukurova'ya varıyorlar. Toprağı bereketlidir Çukurova'nın diye duymuştur. Gidip bir çiftliğe yerleşiyorlar. Ufak tefek işlerine bakıyorlar çiftliğin. Kendisi at arabasını süriiyor. Tarlaya gidip geliyor. Ekim dikimle uğraşıyor. Anşa da, çiftlikte yemek yapıyor, ortalığı temizliyor. İnek sağıyor. Geçinip gidiyorlar. İyi. Hoş. Ama, Suna aklından çıkmıyor Hıfzı'nın. Unuturum diye çıktığı gurbet, daha çok yakıyor içini. Rüyalanna giriyor Suna. Derdini bir tek kavalına anlatıyor. Anşa hiç birşey anlamıyor. Ağzını açıp iki çift laf etmiyor zaten Hıfzı'yla. İki yabancı gibiler evde. Bunlar böyleyken, acaba Suna ne yapar? Suna ne durumdadır? Haberi Suna'dan verek.
Hıfzı Kağızman'dan çıkıp gurbet yoluna düşünce, Suna'nın içini de kurt kemirmeye başladı. Eriyip akmaya başladı Suna. Yanaklarındaki onbeş yaşın pembeliği, yerini, limon rengine bıraktı yavaş yavaş. Sararıp soldu Suna. İlaçtı yatırdı boş!. . Kimse çare olamadı Suna'nın derdine. Bir de şu var; yaşlılardan bazısı ancak evlenirse iyileşir bu, diyor. İsteyeni de çok Suna'nın. Babası uygun birini kestirip, işini bitirdi. Kimse de Sunâ ya bir şey sormadı. Bir yandan, sırtı kesiliyor, düğün hazırlığı yapılıyor; öteki yandan derdine çare aranıyor Suna'nın. Küt küt öksürüyor, soğuk soğuk terliyor Suna. Kimsenin olmadığı yerlere çekilip için için de ağlıyor. O kadar. Bir tek rüyalarda teselli buluyor. Rüyalarında Hıfzı'yı görüyor hep. Kuş olup uçuyor Hıfzı. Gelip evin bahçesine konuyor. Sonra kocaman kanatlarnı vurup iniyor aşağı kaptığı gibi havala.ra uçuyor Suna'yı. Suna da kollarını kanat gibi çarpıyor. O da Hıfzı'yla uçuyor. Dağları ovaları geçip, gözden kayboluyorlar. Sonra ılık bir ter basıyor yeniden. Açıyor gözlerini ağlıyor ağlıyor.
Uzun sözün kısası; ince hastalık yakıp kavuruyor Suna'yı.. Gün güne de eriyip akıyor. Bir deri, bir kemik kalıyor... Öte yandan düğün günü de gelip çatıyor... Bir yanda saz söz; bir yanda davul zurna. Yeniyor içiliyor. Buz gibi şerbetler dağıtılıyor... Gelinlik elbisesi de çok yakışıyor Suna'ya. Düğünün ikinci gecesinde Suna yataklarda.. Bakıyorlar olacak gibi değil, erteliyorlar düğünü. Suna'nın son yatağa düşüşü oluyor bu. Bir daha çıkamıyor yataktan. Hıfzı'nın adını sayıklaya sayıklaya, son nefesini veriyor. Evin şenliği, yasa dönüyor. Gelinlik elbiseleriyle koyuyorlar mezara Suna'yı. Başına da "Murad almamış gelin" diye yazıyorlar.
Suna'nın son nefesini verdiği gece, Hıfzı sabaha kadar uyuyamıyor. Kan ter içinde dönüp duruyor yatağında. Gözlerinde Suna'nın hayali. "tez gel" diye yalvanyor. Gözlerini kapasa, rüyasında Suna. Sabahı iple çekiyor Hıfzı. Sabahın erkeninde kalkıp, Anşa'ya: "Tez hazırlan memlekete döneceğiz. Zaten gurbetin hayrı yok. Elimiz görüyor, cebimiz görmüyor. Hasretlik de cabası". Varıp çiftlik sahibine anlatıyor durumu. Tez elden yola çıkıyorlar. Şura senin; bura benim. Günlerce yol tepip, ulaşıyorlar Kağızman'a. Tez varıp Suna'yı soruyor Hıfzı. Ağlayarak durumu anlatıyorlar... Olduğu yere yıkılıyor Hıfzı. Başı ellerinin arasında, saatlerce ağlıyor. Sonra sazını alıp, Suna'nın mezanna gidiyor. Mezar taşına bir baykuş konmuş, figan etmektedir. Bir kenara da Hıfzı çekilir.... Vurur sazın tellerine.
Sefil başkuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın illerin hani
Küsmüş müsün selamımı almazsın
Şeyda bülbül gibi dillerin hani
Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azat eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hani
Aç mısın, yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık, yok mu ataşın
Hanidir güveyin, hani yoldaşın
Hani kapın bacan, yolların hani
Kara yerde mor menevşe biter mi
Yaz baharda ishak kuşu öter mi
Bahçede alışan, çölde yatar mı
Uyan garip bülbül güllerin hani
Burda yorgan döşek, yastık var mıdır
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır
Dalın tahta duvar, önün yar mıdır
Yeşil başlı Suna'm güllerin hani
Körpe maral idin dağlanmızda
Dolanırdın solu sağlanmızda
Taze fıdan idin bağlanmızda
Felek mi budadı dalların hani
Düğününde acı şerbet içildi
Gelinlik esvabın dar mı biçildi
İlikle düğmele göğsün açıldı
N'oldu kemer-beste belleri hani
Alışmış kaşların var mı karası
Ala idi gözlerinin binası
Kocaldın mı onbeş yaşın Suna'sı
Yok mudur takatin, hallerin hani
Aç kapıyı emmim kızı gireyim
Hasta mısın halin sual edeyim
Susuz değil misin bir su vereyim
Çaylarda çalkanan seslerin hani
Yatarsm gaflette gamsız kaygusuz
Ninni balam ninni kalma uykusuz
Hem garip hem çıplak, hem aç hem susuz
Felek fukarası malların hani
Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangah taşına yüzler süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok sararmışsın alların hani
Civan da canına böyle kıyar mı
Hasta başın taş yastığa koyar mı
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
A1 giy allı, balam şalların hani
Daha seyrangaha çıkarmaz mısın
Çıkıp da dağlara bakamaz mısın
Kaldırsam ayağa, kalkamaz mısın
Ver bana tutayım ellerin hani
Bir kuzu koyundan, ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuşiyle kurdu
Katardan ayrıldın, şahin mi vurdu
Turnam, teleklerin tellerin hani
Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı hanım gibi kavruldun yandım
Yeller mi savurdu, küllerin hani
Hıfzı sorar da Suna durur mu? Suna'nın cevabını da şöyle dillendirir halkımız:
Emmioğlu küsmemişim ben senden
Ölüm lal eyledi, dillerim yoktur
Eğdi kametimi, büktü belimi
Kalkamam ayağa hallerim yoktur
Haber edin kuşlar çeksin yasımı
Yuva yapsın püskülümü gesimi
Koymadılar doldurayım tasımı
Havuzdan ayrıldım, sellerim yoktur
Bende Hıfzı gibi tezden uyandım
Uyandım da taş yastığa dayandım
Aslı Hanım gibi, kavruldum yandım
Sam yeli savurdu, küllerim yoktur
"Notalarıyla Türkülerimiz ve Hikayeleri" isimli kitaptan alınmıştır
|
KAĞIZMAN ın TÜM OZAN VE ŞAİRLERİ(devamı ozanlar 1 de)

SENANİ
Senani 1936 yılında Kağızman'a bağlı Kötek Köyü'nde dünyaya gelmiştir.Kötek 'doğumlu olmasına rağmen yine Kağızman;ın Keçivan Köyünde büyüdü. Asıl adı Fermani Aydın'dır.
HAYRANIYIM BEN
Dine balta vuran sofraya değil
Hakiki müminin hayranıyım ben
Din uğrunda savaş boyun ver eğil
Gücüyle koşanın hayranıyım ben
Sözüm ona ben der görünür hoca
Ölse bir su vermez fakire aca
Altın getirmeye gidiyor hoca
Gerçek hacıların hayranıyım ben
Dışı ey içerden şeytana kardeş
Dini yıkmak için ederler savaş
İçini dışına benzet arkadaş
Kalbi nur dolunun hayranıyım ben
Hakkı bilmeyenden uzak Senani
Abdesttir etleri kemiği kanı
Münafık kol gezer sarmış her yanı
Sağlam imanlının hayranıyım ben


SITKI YAŞAR
Sıtkı yaşar 1938 yılında Kağızman ın toprakkale mahallesinde doğmuştur.Asıl adı Yaşar soyadı ise Bayşar dır anasının adı Ayşe babasının adı Seyfullah tır.Kağızmanın hıfzı sülalesindendir.geçimini bağcılık ve arıcılkla sağlamaktadır.
KAR ÇİÇEĞİ
Baharı bize bildiren
Mahsun yüzümü güldüren
Yaza nisane bildiren
Her eyyamın bir çiçeği
Kar altında çıktı yüze
Cemalin gösterdi bize
Armağan gönderdin bize
Müjdeler bahar çiçeği
Sıtkı Yaşar çeker nazı
Niyaz edip bulduk yazı
Hak saklasın cümlemizi
Ezel bahar kar çiçeği
MEHMET AVCI
1938 yılında Kağızmanın Karabağ köyünde dünyaya geldi.ilk okul eğitmenlerinden ders alarak bitirdi.1948 yılında ığdıra göçtü on yıl çobanlık yaptı.1964 de evlendi.1972 yılında İzmir- e yerleşti geçimini esnaflık yaparak kazandı.
NİYE GELDİN SELAM VERDİN
Madem beni beğenmedin
Niye geldin selam verdin
Söyle nedir senin derdin
Niye geldin selam verdin
Böyle çekmiştir kalemi
Gelir geçer cümle cemi
İslah eden var alemi
Niye geldin selam verdin
Bu bir hakikattır inan
Var kılı kıldan ayıran
Avcı gözlerine hayran
Niye geldin selam verdin
BABACAN
Babacan 1939 yılında Kağızman da dünyaya geldi.Asıl adı mücahit Önal dır.Dokuz yaşlarından itibaren mızıka kaval ve saz çalmaya başlayan Babacan o dönemlerde aşıklardan esinlenerek şiiri söylemeye başladı.Babacan kendisini kısa zamanda yetiştirip çevresine dersler vermeye başlamıştır
YÜZÜ KARA KALMIŞIM
Cehaletin yumrukları sert geldi
Yetiş ey sevdiğim yara almışım
Doğruyu söyledim köyden kovdular
İki cihan ile dara kalmışım
Hakkı bilen haktan acep kopar mı
İrade gücünü boşa çarpar mı
Yazıyı kaderi kalkan yapar mı
Savsata elinden zara kalmışım
Kör kuyuya düştüm kalsın dediler
Ahiret sualini bulsun dediler
Kabir azabına dalsın dediler
Çekerim azabı nara kalmışım
Sevim salat sınavını kurdular
Babacan a harcı zekat sordular
Cennet yüzü haram teşhis koydular
Dinsiz çıktım yüzü kara kalmışım
KEMAL DEVRANİ
Kemal Devran i 193,9 yılında Kağızman Taşburun köyünde dünyaya gelmiştir.Babasının adı Paşa anasının adı ise Hanım dır.soyadı Arpacaydır.Kemal Devran i Posoflu sabit Müdamı ye ve Kağızman lı E rdeme çıraklık yapmış onların elinden saz şairi olarak yetişmiştir şairliği boyunca elliiki plak yedi kaset doldurmuştur.ikiyüz ün üzerinde şiir yazmıştır şiirlerinde konu olarak aşkı sevdayı yoksulluğu doğayı güzeli işlemiştir yurt dışında konserler vermiştir.
ATATÜRK DESTANI
Yüzyıl olmuş kalbimizde yatıyor
Dünyaya örnek ol atanı düşün
Sabah doğan güneş akşam batıyor
Karanlığa ışık tunanı düşün
Gölgede yatmanın ne yararı var
Tarlada çiftçi ol pazarda tüccar
Taş eksen gül verir bizim topraklar
Bu cennet misali vatanı düşün
Bir ağaç yetişir göğersin orman
Yeşersin her taraf şen olsun vatan
Dikkat et yurduna girmesin düşman
Toprağında şehit yatanı düşün
Hiç yoktan var etti kurdu bir ordu
Vermedi düşmanı aldı bu yurdu
Zor şartlar altında Cumhuriyet i kurdu
Çok şükür bu güne bu anı düşün
Bağlı kal Atatürk ilkelerine
Dünya saygı duyar devrimlerine
Birlik beraberlik eylemlerine
Onun görüşüyle her yanı düşün
Kemal Devran iyim gerçek niyetim
Bin dokuz yüz seksen birde üretim
İhraç olsun bizden gitsin tüketim
Boşuna harcama zamanı düşün
HALİS YILMAZ
Halis Yılmaz 1941 yılında Çamışlı köyünde dünyaya gelmiştir.anasının adı Güleser babasının adı irfandır Halis Yılmaz geçimini çiftçilikle sağlamaktadır koşma ve semai türünde şiirler yazmıştır
İNSAN OLURMU
Dünya bir değirmen insan öğütür
Ekersen daneyi mevlam büyütür
Var eden Allah tır ilim eğitir
İlimsiz irfansız insan olur mu
İrfan meclisinde bir yeri ola
İlim ırmaklarım gönlüme dola
Cahil duygularım sararıp sola
Duygulu hallerle gülsem olur mu
Zikredip o halkı getirsem dile
Kararan kalbimi tevhidin sile
Hep arzum gönlümüz imanla dola
İmanım son nefes ölsem olur mu
Halis arzusu neden olmuyor
Terki salat mısın mevlam görmüyor
Gönül özlemini niçin bulmuyor
İsteğim Allah tan bilsem olur mu
FAKİR SEYFİ
1941 yılında Kağızman'ın kötek köyünde dünyaya geldi.asıl adı Seyfettin Aksu babası Ahmet anası Emine'dir çok sayıda şiirleri vardır.
GURBET ELDE
Cefa dolu günler geldi
Gurbet elde gurbet elde
Ayrılık bağımı deldi
Yazılar yazdım karadan
Dağlar kalmıyor aradan
Hoş değilim bu yaradan
Gurbet elde gurbet elde
Gözlerim dostları arar
Şu ayırılık sinem arar
Bu yarayı kimler sarar
Gurbet elde gurbet elde
Divane gönül susmuyor
Kanayan yara dinmiyor
Fakir Seyfi hiç gülmüyor
Gurbet elde gurbet elde




ZİYANİ
1948 yılında Kağızman da doğdu çeşitli yerlerde öğretmenlik yaptı. Sanatçı saz kaval mey gibi çalgıları ustaca çalmaktadır.
ÖĞRETMEN GİBİ
Cehalete karşı zengin ilmiyle
Ateşler fışkıran volkanlar gibi
Hep sevgi söylersin tatlı dilinde
Zaten sevimlisin cananlar gibi
Bozkıra bir yağmur gölgeye güneş
Var mı insanlıkta sana tek bir eş
Toplara karşı dur sellerle güreş
Koru şu ülkeni aslanlar gibi
Kalkan her parmakta senin adın var
Sensin atılır mı bu zor adımlar
Kültürün dünyası içine sığar
Ne kadar genişsin cihanlar gibi
Necmettin der seni çok anlatmak
Bir görevdir seni başlarda tutmak
Bizden saygı duymak senden okutmak
En büyük mimarsın Sinanlar gibi
OSMAN BEKTAŞI
1949 yılında Kağızman'da doğmuştur.devlet memurluğundan ekmeklidir.
DÜŞÜRDÜN BENİ
Fani dünya neler ettin başıma
Günden güne dara düşürdün beni
Acımadan gözden akan yaşıma
Talan ettin elde olan malımı
Döktün durdun yaprağımı dalımı
Mahşere bıraktın mahuzarımı
Bülbül gibi zara düşürdün
Huzurlu yaşarken bozuldu keyfi
Derde soktun rahat eden başımı
Hedef aldın bırakmadın peşimi
Hayır çıkmaz kara düşürdün beni
Fani dünya zaten gülmedim baştan
Yitirdim annemi ben küçük yaştan
Dövüneyim ne derdim var dervişten
Tekmeleyip divane düşürdün beni
Her halde razıdır Bektaşi Osman
Yeter ki vatana gelmesin ziyan
Göz yumma gel yetiş hayırlı zaman
Büyük bir efkara düşürdün beni
MAHMUT IŞIK
1950 yılında Yalnızağaç köyünde dünyaya geldi.şiirleri sevda aşk ve doğa üzerine yazdı.halen kamu kuruluşunda görev yapmaktadır.
GELEN YOK
Üç yıl oldu vatanım dan ayrıyım
Dağlar taşlar eridi de gelen yok
Hasretlik çürüttü dertli sinemi
Gözüm yaşı kurudu da gelen yok
Yuvasız kuş gibi kaldım arada
Ararım sorarım dostlar nerede
Baykuş gibi çok bekledim orada
Akan sular kurudu da gelen yok
Açılmadı soldu yeşil bahçeler
Koyun sesi yüreğimi parçalar
Her gün kalkar biri göçüm bohçalar
Civan canım çürüdü de gelen yok
Mahmut Işık derki derdim baş olur
İçim dolusunu gönlüm hoş olur
Üç yaz geçti kış oldu
Akan sular kurudu da gelen yok
FAZİLİ
1950 yılında doğdu. Asıl adı Fazıl Gültekin'dir. Şu anda İzmir'dedir.
YOKSULLUK
Dinlen dostlar anlatayım halımı
Pençeyi bağrıma vurdu yoksulluk
Kırdım kanadımı iki kolumu
Vücudumu yara sardı yoksulluk
Bir ben değil cümle alem perişan
Ekmek için birbiriyle vuruşan
Ağa karşısında boynu kırışan
Zenginlik tokadı vurdu yoksulluk
Gitmez oldu bu gönlümün yarası
Çok aradım bulunmadı çaresi
Fakirlik mi ak anlımın karası
Mekanını bizde kurdu yoksulluk
Fazili'yim inim inim sızılar
Ben ölürsem yetim olur kuzular
Cümle kuşlar yuvasını arzular
Yalnız bizi mi gördü yoksulluk
NURETTİN TEMEL (NURHANİ)
1950 yılında doğdu. Babası Cemal, annesi Ayşe'dir.
DEMİŞLER
Gülüstan indim ağlıyor güller
'Gelmez bir daha bülbül'demişler
Hırçın hırçın esen o kıskanç yeller
Gonca güle tutup ' demişler
Bozulmuş döküyor yaprağı daldan
Diken şikayetçi kırmızı gülden
İncinmiş ağlıyor bir kötü dilden
'Bir daha açmaz, son gül'demişler
Boşuna telaştır boşuna gamdır
Bülbül gitmemiştir sümbül yalandır
Bülbülün ötmesi güle selamdır
'Her selam verene bir gül'demişler
DERELİ
Asıl adı Musa Zorba'dır. 1950 yılında doğdu. Kağızman'da nüfus müdürlüğünde görev yapmaktadır.
SELLER GİBİYİM
Hayat defterini açıp ta baktım
Ezelden gülmemiş kullar gibiyim
Bu geçen ömrümü boşuna yaktım
Hiç sonu olmayan yollar gibiyim
Bu garip halimi kimse görmedi
Aktı göz yaşlarım bir gün dinmedi
Ne karaymış bahtım hiç de gülmedi
Akan boz bulanık seller gibiyim
Bozuldu derendam oldum divane
Ben ağlarım derdim çoktur kime ne
Yiyip içip sefasını sürene
Uzak oldum gözde eller gibiyim
Efkarlandı yandı Aşık Dereli
Ta ezelden kara bağrım yaralı
Anamdan dünyaya geldim geleli
Sanki konuşmayan diller gibiyim
ÖMER KARAAĞAÇ
1950 yılında doğdu. Baba adı Osman, anne adı Rahime'dir. Şu anda Kağızman'da memur olarak çalışmakta.
CANANA SESLENİŞ
Ela göz üstüne kara kaşları
Tatlıdır sohbeti şirin dilleri
Açılmıştır gonca gonca gülleri
Boyu selvi selvi beli incedir
Gözlerin yar yar gonca goncadır
Bahçede açılmış mor menevşedir
Badem gözlü selvi boylu nazihem
On parmağı vardır onuda hüner
Güneş bile seni görünce svner
Neylesin yanıyor bu garıp ömer
Badem gözlü selvi boylu nazihem
TURGUT TURAN
1952 yılında Çamışlı köyünde doğdu cemal hoca sülalesindendir anası belgüzar babası süleymandır
KULUN OLAYIM
Ne gecem gecedir ne günüm gündüz
Göğün güneşsin ay ile yıldız
Bir bakışta aklım başımdan aldız
Derde derman süren elin olayım
Koluna takmışsın kara kolçağı
Yüzüne çekmişsin ipek pürçeği
Göksünde açılmış cennet çiçeği
Acı merhamet et kulun olayım
Ben seni sevmiştim can ile candan
Pare pare etsen ayrılmam senden
Kurtar Turgut unu bu kara günden
Salın gel sevdiğim yolun olayım




İBRAHİM
1956 yılında kağızmanda doğdu asıl adı İbrahim Tokucu dur
YARİM SEYRANA ÇIKMIŞ
Gözleri zümrüttür kaşları hilal
Esme rüzgar yarim seyrana çıkmış
Beyaz teni olmuş lalelerden al
Esme rüzgar yarim seyrana çıkmış
Esipte dolanma yarim naziktir
Teni çok zayıftır kırma yazıktır
Hava rüzgar bulanıktır bozuktur
Esme rüzgar yarim seyrana çıkmış
NURTEN YILDIZ
1957 yılında Kağızman ın şahindere zmah.doğmuştur.şiirlerini serbest nazımda yazan şairlerimizdendir
BİR YUDUM SEVGİYE
Geceler boyu
Kanağladım yalnızlığıma
Elem ve acılar yuva yaptı gönlüme
Hasret kalmışım bir yudum sevgiye
Bazen sokak sokak
Arıyorum mutluluğu
Kana kana yudumlamak
İstiyorum
Bir karanlık denize
Çıkıyor yoluna
YENEROĞLU
1957 yılında Kağızman ın dere mah.doğmuştur yasıl adı yener dır.birçok şiiri bulunmaktadır
YAYLADA
Koyunlar kuzular meler
Bura yaylada yaylada
Nefis olur kaymak yağlar
Mere yaylada yaylada
Bu gönlümü neleri özler
Yorgun olur ela gözler
Çadırını güzel kızlar
Kura yaylada yaylada
Güzel gelinler ezilir
Marallar gibi süzülür
Kaval çalıpta süzülür
Bura yaylada yaylada
Bade iç sarhaş olasın
Sevdiğin yarı bulasın
Kulun açıp sarılasın
Yare yaylada yaylada
Yeneroğlu yar sırrını
Söndürmez aşkın narını
Almış efkarın zarını
Sıra yallada yaylada
SELAHATTTİN ÖNALAN
1959 yılında Kağızman çamışllı köyünde doğdu.çok sayıda şiir yazmış olup aşk sevda doğayı işlemiştir ozan halen bir kamu kuruluşunda çalışmaktadır
KÖYÜM ÇAMIŞLI
Dinleyin sizlere tarif edeyim
Şen olasın benim köyüm Çamışlı
Hangi eserimi nasıl diyeyim
Şen olasın benim köyüm Çamışlı
Güzel olur gelinlerin kızların
Düğünlerde çalar davul sazların
Cennet misalidir bahar yazların
Şen olasın benim köyüm Çamışlı
Geçmiş cemal hoca şahzedelerin şamil
Şamil kasapoğlu tarihin derin
Oksijen havalı bağların senin
Şen olasın benim köyüm Çamışlı
Selahatttin yılların arası sensin
Gönlümün sultanı yarası sensin
İmanın en büyük kalası sensin
Şen olasın benim köyüm Çamışlı
BAĞRIYANIK
1959 yılında kağızmanın kümbet mahallesinde dünyaya geldi asıl adı Binali öcü olan şair şiirlerinde gurbet hasret yoksulluk ve sevda işlemiştir
ELDEN NE GELİR
Kaderin toruna düştüm ne çare
Elden ele sürer elden ne gelir
Gönül hazindir gözlerim yaşlı
Sürün gurbet ele elden ne gelir
Doğuşumdan süremedim süründüm
Kahpe felek sanarmıyım ben güldüm
Güzel sevdigm can evinden vuruldum
Sürü gurbet elde elden ne gelir
Gece gündüz hayal kurdum aldandım
Düzensiz hayatta bir ben mi yandım
Bağrıyanık nice çileler buldum
Sürüm gurbet elde elden ne gelir
DOĞAN BALTA
1959 yılında Kağızman kozlu köyünde doğdu ozanın bir çok şiirleri bulunmaktadır
KÖYÜN ÇOBANI
Şapkası başında keçe sırtında
Dolaşıp duruyor dağlar başında
Bağdaş kurar oturur her taşında
Lor ve ekmek yiyen köyün çobanı
Bir başkadır çobanların dünyası
Kurtlar kuşlar olur onun rüyası
Rüzgar sesi köpegin havlaması
Korku ile yaşar köyün çobanı
Gelip dayanınca senenin sonu
Arar durur kaybolmuş mor koyunu
İkna eyleyemez hiç el oğlunu
Baskıyla yıpranır köyün çobanı
Doğan derki boşa gider emeği
Atar sırtındaki kalın keçeyi
Ödemeye başlar onca ceremeyi
Taşbasar köyün çobanı
KENANİ
Kenani 1962 yılında kağızmanda doğmuştur asıl adı Kenan erkeman dır
ATAM
On dokuz mayıs ta samsun a çıktım
Karanlık bir güne meşale yaktın
Halkın aydınlandı yarına baktın
Yarını o günden gördün atatürık
Kahraman milletim sana inandı
Bir ulus arkandan senin toplandı
Karanlıkkyurdumu ışıklar
Işığı yurduma verdin Atatürk
Bir ulusa kendin kabul ettirdin
Halktan ayırlanı yola yola getirdin
O gün gençliğe armağan ettin
Gençliğin atası sensin Atatürk
Kenani yim sözlerine kanarım
Vatanın aşkıyla durma yanarım
Her zaman hatırlar seni anarım
Damarımda gezen kansın Atatürk
BİRCAN VEYSEL YILDIZ
1963 yılında Kağızman da doğdu asıl adı Veysel yıldız dır ozanımız öğretmenlik yapmıştır damlalar adlı bir kitabı bulunmaktadır
O YERDE
Ben tükendim ben yıkıldım buğün
Umudun eriyip yittiği yerde
Bir yıkık duvara yaslandım üzgün
Dosların bırakıp gittiği yerde
Boş kaldı ellerim yaşlı gözlerim
Sana ulaşacak yolu gözlerim
Dudaklarımda eridi sözlerim
Ben en güzel şiirin bittiği yerde
Aşkını gözledim çektiğim ah ta
O yalnız gecede sensin sabahta
Ağladım avare gezdim sokakta
Dostların kenara attığı yerde
ŞEREF ABAYLI
1963 yılında Kağızman da doğdu babasının adı ferik anasının ise karakaş tır.
ANAM
Dokuz karnında taşıdın beni
Sancıları çekerek doğurdun beni
Her gün ak sütünle emzirdin beni
Emeğini nasıl öderim anam
Ne çileler ile büyüttün
Ninnilerle dizlerinde uyuttun
Okul çağım geldi hemen okuttun
Emeğini nasıl öderim anam
Benim anam benzer huri meleğe
Sabır ettin göğüs gerdin çileğe
Layıksın sen sevilmeye sevmeye
Emeğini nasıl öderim anam
Şeref derki kurban olam anama
O merhemdir yürekteki yarama
Hayat verdi damardaki kanıma
Emeğini nasıl öderim anam
SADIK MİSKİNİ
1964 yılında Kağızman ın şahindere mah. Doğdu ozanın asıl adı Sait Küçük tür babası hayrettin anası ise şadiyedir ozanımız Anadolu ünv.fak. mezunudur şiirlerin çoğu sanat dergi ve mahalli gazetelerde yayınlandı
İNSANLIĞA YÜRÜYORUM
Sevgi ile yola çıktım
İnsanlığa yürüyorum
Nefret kalesini yıktım
İnsanlığa yürüyorum
Bir güzellik var yolumda
Dostluk türküsü dilimde
Barış bayrağı elimde
İnsanlığa yürüyorum
Saygı kanun sevgi yasa
Ne bir alem ne bir tasa
Dikenlere basa basa
İnsanlığa yürüyorum
Yarı aldım yakınıma
Eşlik etti akınıma
Aşk doldurdum çıkınıma
İnsanlığa yürüyorum
Sadık miskini dir adım
Muhabbette doyamadım
Hızlı tempo koşar adım
İnsanlığa yürüyorum
ÖZLEMİ
19656 yılında Kağızman da doğmuştur azıl adı cengiz durdağı dır yüksek okul mezunu olan ozanımız öğretmenlik yapmaktadır
ÖĞRETMEN
Cehalete karşı cepheler kuran
Yurdun dört yanında kalan öğretmen
Bir harf öğretmeye savaşa giren
Sonucunda mutlu olan öğretmen
Ana baba şefkatini görmemiş
Yaşam savaşına henüz girmemiş
Öksüz kalmış muradına ermemiş
Yavrunun yüzüne gülen öğretmen
Uygarlığa doğru ilk adım atan
Bilme tekniğe yenilik katan
Kültürün yoluna elinde tutan
Bir yol üzerinde olan öğretmen
Cehaleti tümden kaldırmak için
Geri fikirleri öldürmek için
Özlemiye hakkı bildirmek için
yine ön sırada gelen öğretmen
|
|
|

MEHMET AYDIN
1936 yılında Kağızman'ın Keçivan Köyü'nde dünyaya geldi. Baba adı Hacı Eyyup, anne adı Zahide'dir. Diyanet İşleri'nde dini hizmetler veren şairimiz, 25 yıllık hizmetinden sonra emekli oldu. Şu anda İzmir'in Pınarbaşı semtinde bakkallık yapmaktadır.
MEMLEKET ÖZLEMİ
Terk ettim sılayı gurbete düştüm
Elini özledim memleketimin
İl ilçe bucak köy demeden geçtim
Elini özledim memleketimin
Nasibimiz oldu bu koca şehir
Kaderde ne varda edilmez tehir
Burda da var derya deniz ve nehir
Çölünü özledim memleketimin
Nakletmek bizlere oldu anane
Cankavuşmak ister her an canane
Elin yeşil bahçesinden banane
Çölünü özledim memleketimin
İstanbul istersen altınla dolsun
Her şey sahibine mubarek olsun
Kutnusu kumaşı kendine kalsın
Çulunu özledim memleketimin
Tarlasını çayırını otunu
Peynirini yoğurdunu sütünü
Yayla kuzusunun leziz etini
Külünü özledim memleketimin
Erkeği cesurdur kadını nazlı
Birçoğu şairdir elleri sazlı
Çevreye uzanan toraklı tozlu
Yolunu özledim memleketimin
Sözü varsa mertçe söyler açıktan
Hoşlanmaz dalkavuk yağcı köçekten
Yüksek kaliteli hastür çiçekten
Balını özledim memleketimin
Şarklım etkilenmez kıştan bahardan
Kemiği bozdandır etiyse kardan
Nefesi fırtına serttir rüzgardan
Yelini özledim memleketimin
Kan kırmızı sıcak çaydan ziyade
Konukseverliğe konmamış vade
Yapmacıktan uzak tertemiz sade
Dilini özledim memleketimin
Mehmet sen ne kadar alsan da tedbir
Mutlaka yerini bulacak takdir
Demek istiyorum velhasıl her bir
Halını özledim memleketimin


SEYFETTTİN BALTA
1941 yılında kozlu köyünde doğmuştur ozanın babası Ahmet anası Şemsi'dir. Geçimini çiftçilikle sağlamaktadır.
NAHIRCI
Nahırcının neyi olur
Birkaç tayı olur
Kirli bardak hisli çaydan
Ya bir atım çayı olur
Kuyumcudan çıkar yolu
Gece gündüz çeker zoru
Bayat ekmek kurtlu loru
Bütün köye karı olur
Eski üskü elbisesi
Çok bağırır düşer sesi
Ganereş nöbet kulesi
Elbet insan deli olur
Derki Seyfi sen çok yaşan
Bu ne iştir geldi başan
Bir bağırsak çıksa karşan
Yardımcısı oğlu olur
BAHRİ YILDIZI
1942 yılında Kızılveren köyünde dünyaya gelmiştir babası mahlaslı şair Mehmet anası Siso dur devlet memurluğundan emekli olup çok sayıda şiirleri vardır.
DOST
Gezmek ile bulunmuyor
Ararım dost sorarım dost
Onsuz huzur olunmuyor
Ararım dost sorarım dost
Düşman ile işim yoktur
Dil sivri keskin oktur
Benim karnım ondan toktur
Ararım dost sorarım dost
Herkes dost görünür ama
Paçasında vardır yama
Doğru insan lazım bana
Ararım dost sorarım dost
Bahri der dosta vuruldum
Onun uğrunda yoruldum
Ben huzuru onda bulurum
Ararım dost sorarım dost
HASAN YILDIZI
1942 yılında Kağızman Kızılveren köyünde doğdu babası Mehmet anası Siso dur
KUL SAYILIRSIN
Bu dünyada ilmi payın olmasa
Sermayeden düşük kul sayılırsın
Kabire girerken sorarlar sual
Dillerin konuşmaz lal sayılırsın
Uyan insanoğlu gafletten uyan
Kalbini sağlam tut Allah'a ayan
Yolunu doğrultup eylersen iman
Cennet i alada gül sayılırsın
Hasan yıldızı der bu ne hikmettir
Her gün yaşamamız bize fırsattır
Sözlerim sizlere bir nasihattir
Damlasın alırsan göl sayılırsın
HİKMET YAŞIN
1942 yılında Kağızman da doğdu.emekli astsubay olarak emekliye ayrılmıştır.1963 yılından beri şiir öykü ve resim dallarında eserler vermiştir
UNUTMA
Trenim ol benim dostum
Kırık dökük değil yepyeni
Yolcu vagonlarını çek
Tüm gücünle
Gece gündüz deme kar yağmur
Git gideceğin yere dek
Küskün .bırakma el sallayanlara
Dönüşte getir yakınlarını
Unutma
Mektupları sakın savurma
Bekleyenleri var onları
Kentimden geçerken
Daha uzun çal
Sirenini
Uyuyanlar
Bölsünler uykuların
Bölük bölük değil
Saf saf dizilelim yoluna
Ağırlaş
Sana koşanlar olur
Al onları
Başka kentlere de uğra
Topla
Tüm insanları
Götür onları da umutlarının ötesine
Götür
Götür ama
Özgürlüklerini
Unutma
YUSUF ÖZDEN
1943 yılında Kağızman da doğdu öğrenimini İstanbul ünv.ikt.fak.tamamladı. Yazdığı şiirlerinden seçmeler yaparak en çok seni adlı bir şiir kitabı yayımladı
ARZU
Bir yer olsun istiyorum
Bütün kem gözlerden uzak
Orada sen ve ben yalnız
Beraber olsak
Beraberce yaşasak
Beraberce eğlensek
Ve o hayal ülkeyi
Azrail
Arasa arasa bulamasa
RIFAT ORHANİ
1945 yılında Kağızman'ın kozlu köyünde doğdu.şairin çok sayıda şiiri olduğu gibi divan türlerinden de eserleri bulunmaktadır.
EFENDİM
Kuyumcudan altın gümüş
Bizde olur söz efendim
Aşıkların gam ortağı
Elimdeki saz efendim
Aşk bilmez ayrı gayrı
Kendisine olmaz harı
Kimi söyler eğri büğrü
Biz söyleriz düz efendim
Aşık olan malı neyler
Övünsün ağalar beyler
Aşıklar manalı söyler
gelde bunu çöz efendim
balımız var kovanlarda
buluşuruz divanlarda
cenk ederiz meydanlarda
bölüşürüz koz efendim
bin bir kelam danışırız
dövüşürüz barışırız
mızrap vurur konuşuruz
gerçekleri biz efendim
yat kardaşım hele erken
felek bir gün açar yelken
kırkı geçti elli derken
yaşın oldu yüz efendim
sen bu düşü yoramasın
temel bozuk öremezsin
hakikati göremezsin
sallan boşa gez efendim
hızlı koşan tez yorulur
arayan mevlayı bulur
orhanı der lazım olur
sözlerimi yaz efendi ml
ZİYAYI
Ziyayi 1945 yılında Kağızman'ın Kızılveren köyünde doğdu çok sayıda şiiri bulunmaktadır
KALDIM
Hasret sevgisiyle hep dolu içim
Her gün biraz daha tükenir göçüm
Seven dostlarımı kırmamak için
Sevmeyen düşmanın dilinde kaldım
Sanki yaradana bir şey mi dedim
Nere nasıl oldum nasıl üredim
Mabet mi benimdir ben mi mabedim
Kara cahillerin elinde kaldım
Yanmada ziyayı boydan boya ben
Milletimin yarasını sararken
Herkes kendisine bir yol ararken
Çağdaş düşüncenin sonunda kaldım
YAŞAR NURHANI
1945 yılında Kağızman da doğmuştur.çok sayıda koşma semai ve divan yazmıştır.
NE GÜZEL
Çıkıp şu dağları seyran eyledim
Açılmış laleler gülü ne güzel
Gönül bahçesini nazar eyledim
Yeşermiş ağaçlar dalı ne güzel
Güzeller yayladan aştığı zaman
Aşıklar peşinde koştuğu zaman
Kar eriyip sular coştuğu zaman
Ses verir dereler seli ne güzel
Dik olurmuş şu dağların yokuşu
Kartal gibi bulutların çöküşü
Ne hoş olur tabiatın akışı
Arı çeçek toplar habı ne güzel
Nurhani'yim hasret duygusu bende
Arzularım her an gördüğüm yerde
Derede tepede yamaçta kırda
Etrafı çimenli yolu ne güzel
YUSUF GÜÇLÜ
1945 yılında Toprakkale Mahallesi'nde doğdu.anasının adı Lalizer babasın ise Musa'dır.
MODA
Kimi önden kimi daldan
Ayrı çıplak yarı belden
Dedelerde çıktı yoldan
Kız anam bu nasıl moda
Başı açık dudak boya
Kalmadı ki abır haya
Düzen etmiş gider aya
Kız anam bu nasıl moda
Öğüdü verirsin duymaz
Anayı babayı saymaz
Ayağına çorap giymez
Kız anam bu nasıl moda
Analar çıplak gezmeyin
Şeytana uyup azmayın
Aşık Yusuf a kızmayın
Kız anam bu nasıl moda

SÜMER KÜÇÜK
1952 yılında Kağızman da dünyaya geldi öğretmenlik yapmıştır ozan serbest tarzda şiirler yazmaktadır
HAYEL PİLAVİ
Fakirin dünyası nedir
Bilirmisin
Hayel pilavı yemek
Ah ulan ah
Hayel etmek
Para ile olsaydı
Ben ne yapardım
SAMİHİ
1952 de Kağızman günindi köyünde doğdu halen kamu kuruluşunda görev yapmaktadır.
SEVENLER GELSİN
Uğruna ölmek vaciptir bize
Bayrağı sevenler buraya gelsin
Şehitlik gelmişken ayağınıza
Toprağı sevenler buraya gelsin
Her karış toprakta şehitler kanı
Uğruna vermişiz canla cananı
Evliya doludur her dört bir yanı
Sancağı sevenler buraya gelsin
Ekmeği suları aşı havası
Dünyayı titretir evdadın sesi
Ormanın ağıcın serin gölgesi
Yaprağı sevenler buruya gelsin
Tarihi yazarken şehitle gazi
Yüksek yaylalarda gelini kızı
Me diye meleşir koyunlu kuzu
Kaymağı sevenler buraya gelsin
Ey aşık samihi bitir sözünü
Ecdadın yolun ada özünü
Kelami kendinle kapa gözünü
Aşığı sevenler buraya gelsin
YEMEN USTA
1952 de Kağızman kozlu köyünde doğmuştur asıl adı yemen yıldı dır
VATAN
Bu vatan benim vatanım
Vatanımı çok severim
Şehittir benim yatanım
Yatanımı çok severim
Eştim vatan toprağını
Çıktı şehidimin kanı
Uğrunda veririm kanı
Vatanımı çok severim
Yemen usta çok yazarım
Toprak üstünde gezerim
Düşmanın başını ezerim
Vatanımı çok severim
YETİMİ
1954 yılında kağızmanda doğmuştur asıl adı Adnan Durdağı dır Atatürk ün.işl.mezunudur
BİZ BÜTÜNÜZ
Şırnaklısı Rizelisi
Tekirdağ lı vizelisi
Sinoplu su Cizrelisi
Biz bütünüz bölünmeyiz
Milletiyle ülkesiyle
Kuzey Kıbrıs yavrusuna
Çeşmesinden Vanlısına
Biz bütünüz bölünmeyiz
Ne alevi ne sunisi
Çerkez Türkmen azerisi
Yedi bölge yurdun sesi
Biz bütünüz bölünmeyiz
Özüm vatan canım bayrak
Şehidimle dolu toprak
Olurmu dolu hiç ayrı bakmak
Biz bütünüz ayrılmayız
Gezdim yurdu karış karış
Tüm insanlar ister barış
Boşa değil bu haykırış
Biz bütünüz bölünmeyiz
Iğdır Konya adana sı
Sıra dağlar düz ovası
Anadolu dur yuvası
Biz bütünüz bölünmeyiz
Bir incisi istanblul a
Adıyaman Artvin Muğla
Şanlıların kenti urfa
Biz bütünüz bölünmeyiz
Serhat şehri Kars kalesi
Antalya sı mor lalesi
İlk kurşunla İzmir sesi
Biz bütünüz bölünmeyiz
Barış dolu bir Türkiye
İpsala dan Şemdinli ye
Kağızman dan tüm ülkeye
Biz bütünüz bölünmeyiz
Asya avrupası
Başkentidir Ankara sı
Bizlere ata mirası
Biz bütünüz bölünmeyiz
Benim kahramanmaraşim
Hopa Erzurum dadaşım
Gaziantep der gardaşım
Biz bütünüz bölünmeyiz
Ceylanpınar Zonguldak ı
Anamurla samsun bağı
Çanakkale ağrı dağı
Biz bütünüz bölünmeyiz
Seksen ilim bütün yerler
Bu vatan sizimdir derler
Bir ağızdan türkü söyler
Biz bütünüz bölünmeyiz
Aynı halay aynı saz
Bir milletiz herkes razı
Kürdü türkü varmı lazı
Biz bütünüz bölünmeyiz
Yetimi aşık vatana
Ülkemde şehit yatana
Edirneden ardahana
Türkiyeyiz bölünmeyiz
İSMAİL BULUT
1954 yılında yankıpınar köyünde doğdu önemli halk ozanlarımızdandır
TÜTERİM TÜTER
Aşığıyım yurduma ve vatanıma
Aşkıyla yanarım tüterim tüter
Şanlı bayrağıma ve sancağıma
Aklıma geldikçe biterim biter
Tarılıh çok büyük soyum zok şanlı
Ordum çok muzaffer açıktıranlı
Atalarım bütün zafer nişanlı
Tarihe imzamı atarım atar
Toprağa sığmayan o kahramanlar
Yavuzlar fatihler o Alpaslanlar
İsmail kurbandır size bun canlar
Yurduma bu canı satarım satar
MAHMUT DEMİRCİ
1955 yılında Çamışlı köyünde doğdu çok sayıda şiirleri bulunmaktadır
YAYLALAR
Bahar vakti yaylaların çimeni
Mevsimine göre serin yaylalar
Mor menekşe boynu bükük laleler
Her türden çiçeğin şirin yaylalar
Türlü türlü bir çok barın elası
Gezer elbet güzellerin sonası
Çok sevdiğim Çamışlı nın yaylası
Bizleri şad eller varın yaylalar
Katar katar göçlerimiz çekilir
Derin derelerden suyun dökülür
Seyrangah manzaran ordan bakılır
Çiçekler üstünde arın yaylalar
Bir garip Mahmut umsöyle bunları
Gözeleri çamı sütlü pınarı
Ganireş i aladağı ıhanları
Yazılı taş tarih yerin yaylalar
İSMAİL ALADAĞLI
1956 yılında çamıylı köyünde doğdu asıl adı İsmail kurt olup aşık laçin aladağın oğludur
DOST OLALIM
Ben sana sen banakuçak açalım
Dost olalım Allah için ne olur
Sarılıpta hırsımızdan geçelim
Dost olalım Allah için ne olur
Ben bir aladağlı arzu doluyum
Yüce yaradanın edna kuluyum
İstirham edeyim kurban olayım
Dost olalım Allah için ne olur
HASAN ÖNAL
1956 yılında Kağızman da doğmuştur şairlerimizden mücahit önal ın kardeşidir
şiirleri tabiat sevgi aşk üzerine yazılmaktadır
HOŞLANMAM
Ey hakkını bilmez hukuksuz insan
Bilmezmisin haksızlıktan hoşlanmam
Kendini toplada bencililği at
Haksızlığı es geçmekten haşlanmam
Haklıyım ben arşa kadar ararım
İğne iplik ben tozumu sorarım
İnsan olmak insanlıktır kararım
Köle olup itilmekten hoşlanmam
Sanırmısın kul olacak zattanım
Bir tırnağa ben dünyayı kırarım
Bir gün gelir hesabını sorarım
Hak yedirip küçülmekten hoşlanmam
Hasan derki benim davam büyüktür
Zumlum yatar insanlğım ayıptır
Er olana ecre tavır layıktır
Erim deyip laf kazandan hoşlanmam

VAHDETTİN YILMAZ
1964 yılında Kağızman Çamışlı köyünde doğdu öğretmenlik yapmaktadır serbest tarzda şiirler yazmakta olup dergi ve gazetelerde şiirleri çıkmıştır
KAN DİRENİNCE
Kar denice hahve gözlüm
Nemrut kadar güzel
En yüce dağlarda
Bir güvercin kadar
Sempatiksin
Yarını yudumlar gagaların
Çırpar
İner konulara doğru
Ve bir hakkı dağıtır
Dost kızıl kanatların
EYLEMİ
1964 yılında Kağızman dere mah. Doğdu asıl adı olan hikmet erol dur
GÜZELSİN
Salın dur güzelim methin edeyim
Bahçede açılan gülden güzelsin
Gökteki yıldızım güneşim ayım
Doğduğum vatandan ilden güzelsin
Güzelliğin dilden dile met olmuş
Kirpiğin kemandır kaşın yay olmuş
Yüzün güneş gibi vücut ay olmuş
Gökteki güneşten aydan güzelsin
Çiçekler açmışta güller bezenmiş
Ağaçlar çiçekle bütün bezenmiş
Ötüyor bülbüller baharmı gelmiş
Çiçekten bülbülden gülden güzelsin
Bülbül gül fidanında eyler figanı
Etme bülbül figan açma yaramı
Sen bülbül misalı bende yabanı
Yabani geyikten avdan güzelsin
Eylemi güzele bağlanmış kalmış
Nasıl met edecek şaşırmış dalmış
Bu güzel benim şu sinemi delmiş
Huriden melekten şahtan güzelsin
GÜLNUR AKTUGAN
1964 yılında Kağızman aydınkavak köyünde doğdu serbest nazımla şiirler yazan ozanımız yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 19 haziran 1989 da vefat etmiştir hastalığında en son şiirini yazmıştır
YAKARIŞ
Katılaşmış yürekler
Hissetmiyor acımızı
Mevla m sana sığındım
Sen gönder ilacımızı
Ellerimi tutanım yok
Yokmu ellerimden tutan
Bir ses diyor içimden
Ey kara bahtım uyan
CESİM DER
1964 yılında Kağızman da doğdu susuz ilçesinde bir kamu kuruluşunda halen çalışmaktadır
SANA GELİRDİM
Dağlar yol vermeyip engel olsalar
Elime koluma kilit vursalar
Çukurlar açsalar hedek kazsalar
Seller gibi çoşar sana gelirdim
Gökyüzünü sarsa kara bulutlar
Tükenmiş olsmada bütün umutlar
Mezarım üstünde bitsede otlar
Kefenim sırtımda sana gelirdim
Mecnun leylasını arar göllerde
Kerem aslısını buldu küllerde
Tahirin zührenin aşkı dillerde
Bir damla umutla sana gelirdim
Cesim der bilirsin yaşanmaz sensiz
Sende yaşar mısın yasemin bensiz
Ömrümü veririm sana bedelsiz
Dilenci olurda sana gelirdiml
METİN TURAN
1966 yılında Kağızman Çamışlı köyünde doğdu yüksek okul mezunu olan ozanımız öykü de yazmaktadır
YİĞİT GÜZELLEMESİ
Karanlığı güz yaprağı gibi süpürüp
Işığın aynası olan dostum
Seni çetin bir kızın saçlarına örüyorum
Narin ve edalı yürümelerin
Dağların ardıç çak kokusu adına
İnce tığ gibi delikanlı anıtında büyüyüp
Çelik denli kavi gözlerinde gülüyorum
Bir ananın ninisinde söylüyorum seni
Destan yürüyüşlerin hızında türkrünü
Dengin sevmelerin içinde narını yaşıyorum
Şavk vururken dişliler arasında soluğum
O büyük kavgayı giyiniyorum
Kimliğini künyem bilir
Bir işçinin ellerinden biliyorum
ARZUHAL
1968 yılında Kağızman şahindere mah.doğdu yüksek okul mezunu olan ozanımız aşk sevda doğa temalarını işlemektedir
TABİAT
Bahar geldi gonca güller açıldı
Güzellenip ne hoş oldu tabiat
Gül kokusu buram buram saçıldı
Ruhuma yöneldi doldu tabiat
Çiçeklenir ağaçların dalları
Giyinirler yeşilleri alları
Uzak imiş sevdiğimin elleri
Beni bu sevdaya saldı tabiat
Arzuhal der bu yerlerden gecmedim
Yar yurdundan ağır bade içmedim
Aşka düştüm bu ellerden göçmedim
Aşkımı içine aldı tabiat.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
|
|
|
sabah şekerleri : çiğdem KAYA
uyandırma servisi : Adnan KİŞİ
istek proğramı : Fatih ÇELİK
türkü diyari : Evren KIRLI
Gün batımı : Evren CÜCÜ
Çarşanba canlı yayın: Fahrettin çolak Ali ÇELİK
Damar şarkılar : Memet ÇELİK
Damar parçalar : Kral dj. Ümit |
|
GÖZLEM Gazetesi Yayın Hayatına Başladı. Pazartesi günleri yayınlanacak olan GÖZLEM Gazetesi 4 sayfa olarak çıkmakta ve Kağızman haberlerini yayınlamaktadır. Reklam ve Kayıp ilanları almaktadır.Duyurulur.
Adres: Sait Küçük Şahindere Mah.Narinkale Cad. Halbinası Cad. No:37 Kağızman
Tel: 0474 351 6357 |
|
|
 |
|
|
|
|